29 Nisan 2015 Çarşamba

Boda Borg! Zeki misin Göster Bakalım...

Ne mi dedim, ah ben zengin olacaktım da sermayem yoktu dedim :) Size bir oyun adı söyledim İsveç'ten getirmeyi planlayıp bir türlü ucuza mal edemeyeceğimizi anlayıp vazgeçmiştik dedim.Ama sermayesi olan açmış, tabii Boda Borg kadar olamamış ama. İlk İsveç'te öğrenmiştim böylesine mantıklı bir oyun olabileceğini. Boda Borg üç katlı bir bina Türkiyedekilerden farklı biraz içerisinde bir sürü oda var her odanın içi farklı görevlerle dolu ve fiziksel aktivitesi daha etkin diyebilirim, alırken hep sınırlandırarak alıyoruz nedense:) Bunu niye anlattım derseniz eğer sizin sermayeniz varsa daha çok iş yapar haberiniz ola. Sitesine girin "franchising" alın, söz geleceğim;)  Ben olamadım sen ol ya la. ;)

Gelelim Türkiye'ye. İşin özü şu; ip ucu arayarak 1 saat oyun oynadığınız odalardan bahsediyorum. Bilmeyene de tavsiye ediyorum. Sonun da insanların zekasını, bilgisini,  beynini kullanarak ve zorlayarak eğlenebileceğini öğrenenler olmuş ama bizim Türkiye'de uyanık çok maalesef kazık atıyorlar. 1 saatine dünya para istiyorlar (50 tl :)) Ama grupanyagrupfoniyakala.co, gibi indirim sitelerinden çok ucuza alabilme imkanınız var, kişi başı 50 tl iken odayı 50 tl alabiliyorsunuz. Önce kadınakıllı !sübliminal mesaj! anlatalım bakalım.
 Öncelikle bu bir evden kaçış oyunu. Kapalı bir mekandasınız ip uçları alarak, biraz bilginizi, biraz şansınızı  kullanarak çıkışı bulmaya çalışıyorsunuz, amacınız sadece çıkış bulmak olmayabiliyor evine göre çeşit çok o yüzden içerikleri değişiyor. Korku, laboratuvar, hapis, sıradan ev gibi farklı konseptlerde seçim yapabiliyorsunuz. Odalar 2-5 kişilik grupları içeriyor ve süreniz 1 saat, ister 1 saatinizi odada geçirin ister çözebiliyorsanız yarım saatte çözün çıkın.  İsimleri escape planet, istrapped, tuzak, evden firar, senin maceran, cage404, mazeup, o kadar arttı ki sayıları, 25-30 tane var herhalde Anadolu ve Avrupa'da. Bildiklerimi paylaşacağım bir de sakın ola ki önceden medyada nasılmış neymiş bu oda diye arattırmayın  bir anda cevap anahtarı önünüze dökülebilir, spoiler tehlikesi çok fazla. Tavsiyem direk site linklerine girmeniz ve uygun olduğunuz bir tarihe rezervasyonu yaptırmanız;)
Mutlaka gidin, eğlenme ve beyin çalıştırma sigortalı.
Ben de haftaya Trap 34 deyim.  Karşılaşalım, Selamlaşalım;)

http://evdenfirar.com/      -Beyoğlu
http://www.istrapped.com/ - Beyoğlu
http://www.cage404.com/    -Beyoğlu
http://www.escapeplanet.com/ -Beyoğlu
http://beeescape.com/              - Beyoğlu
http://lockhunt.com/          -Beşiktaş
http://www.defusebomb.com/  -Kadıköy

26 Nisan 2015 Pazar

Mezuniyet! Hi new life! Graduation!



Bu yazımı yeni mezun olacak, gençliğinin baharında, çok yakın zamanda zonk diye b_k çukuruna       -çok ama çok pardon- düşecek  arkadaşlara hediye ediyorum!!..
MEZUNİYET...
Arkadaşlarımdan dolayı mezuniyet fotoğraflarını çok sık görür oldum, aha dedim bir dönemin de pert olma vakti geldi demek ki. Hemen yetişmeliyim onlara :) Önce işin güzel tarafından başlayacağım tabii içinde hep bir -other side- olacak ama aslında sizlere sadece güzel taraflarını düşünmenizi tavsiye ediyorum.
 Her dönemin ayrı bir tadı, tuzu, kısacası meşgalesi var ama mezuniyetten sonraki  meşgalelerin ısınma sürecini atlatana kadar ne tadı oluyor ne de tuzu. O yüzden dikkat. Kanatlandığınız o alandan inene kadar yorulmadan kolları çırpmaya devam!.. İnanın öyle güzel bir çırpınma ki yorgunluğun böylesine tat verdiğini ve böylesine de bedava olduğunu görmek bir daha pek mümkün olmayacak. Öncelikle kendinizle bir gurur duyun hele hele bir Boğaziçi öğrencisiyseniz kendinizle iki kat gurur duyun:)(Torpil...) Çünkü yaptığınız iş her anneyiğidin !sübliminal mesaj! harcı değil kardeşim. İstersen 10 sene okumuş ol- ki o zaten herkesin harcı değil- şöyle içten derinlemesine "oh be" yi çekeceksin, kendini pohpohlayacaksın, mutlu edeceksin, bulunduğun o naçizane, değer biçilemez ortamı taçlandıracaksın. Üniversite oğlum-kızım orası başka yere benzemez ne doktorasına ne yüksek lisansına ne de lisesine benzer. Ortalama 18-24 (+/-2) yaş arasında kendini bulduğun, tanıdığın bir de kusura bakma ama anca karakterinin oturduğu ergenlikten çıkmak için debelendiğin yer orası. Aklının en çok kaldığı, bedeninin en çok yorulduğu, sınırlarının ötesine en rahat ve sorunsuz geçebildiğin ve o yolların sana sunulduğu tek yer!- e tabi Türkiye'nin getirdiği yitik hedefler topluluğu dışındaysan başka- NE diyorduk -Gururlan- O günleri bol özgüvenli geçir ki devamında sarsılacağın pek çok olayda haha stoklar tam üstüme gelmeyin diyebilesin. Diğer yandan sen kendin ve yaptığın işle ne kadar gururlanırsan -sözel anlamda değil etrafa aferin bana diye haykırmana gerek yok- karşındaki insanlarda yaptığın işe o kadar pay biçer. Sen duygularını ne kadar yoğun yaşarsan insanlar da aynı selin içine girerler.

              Bu fotoğraf sadece babamın mezuniyetim için yaşadığı mutluluğu göstermiyor...
Sonra Okulunun en sevdiğin köşesini, merkezini, alanını, her ne ise orasını bıktırana kadar kullan. Bak sonra dur ben şurada iki relax moda gireyim, kendimi bulayım gibi ihtimallerin yok. Yolun sonunu başta söyledim. Ki orası Boğaziçililer için Güney Meydandır.

Çimlerde 2.80 uzanıp şairane ağaçları ve gökyüzünün sonsuzluğunu doya doya midene yüklediğin, göz kapaklarına kazıdığın yerdir. Eğer Boğaziçiliysen heh işte orasını üstündekileri eskitene kadar kullan. O oksijen, o rahatlık, o özgüven ve oradaki bakış açısı başka yerde yok! Tabii Aşiyan, Manzara seçeneklerini de eskitmeyi unutma:) O kadar okudun ot gibi mi geçti gitti günler sakın ha zaten ot gibiyse üniversitenin de anlattığım gibi tadı olmaz senin adına ya. Dediğim o ki üniversiteye bağlı kalabileceğin kanallar kur kendine, alıştır ayağını oralara. Kulüp, yeteneğin varsa ki olmasa bile alıyorlar istek önemli Müzik, Tiyatro, okulda birine ablalık, abilik aklının, kalbinin istediği en az bir kanal olmalı orada. Mesela benim ve birçok arkadaşımın en basit kanalı Albert Long Hall Günleri :) Sahip olabileceğin en anlamlı en de ucuz kanal arkadaşım, (benden tavsiye). Anını yaşamayı sakın unutma, biliyorum ki mezuniyet kafanda bir sürü sorunun da oluşmaya başladığı dönem, iş bulacak mıyım, nerede bulacağım, burada mı kalacağım, memlekete mi gideceğim, yoksa bu işi yapmayacak mıyım, dinlensem mi bir süre, bitmek bilmeyen türlerden. Tam olarak bu yüzden anını yaşa aslında en rahat olduğun zaman dilimi mezuniyete yaklaştığın zaman olmalı. Ders diye bir sorun kalmıyor arkadaşım, öğrenciliğin getirdiği tek sorumluluğun bitiyor. Keyfini çıkarman lazım. Alabildiğine fotoğraf çekil. Okulda mezuniyet için kurulan fotoğraflardan da kesinlikle çekil, benim en arafta kaldığım olay olmuştu bu şimdi ise iyi ki çektirmişim diyorum çünkü o fotoğraflara baktıkça hislerimi çok daha iyi algılıyorum.


 Bir  de CV fotoğrafı çıkabiliyor mesela:)
 Yine de o bireysel fotoğrafların yanında arkadaşlarınla amatörce, özçekim boyutlarında fotoğraflar çekilmeyi unutma. Toplu fotoğraflar her zaman daha çok iz bırakır insanda.  Bir de hani doya doya ayak sürttüğün yerleri fotoğraflamayı unutma, özledikçe onlara bakarsın. Bilesin ne vaktin ne de paran olacak her özlediğinde yaşamaya.


EN çok da onları görmek mutlu edecek
    Bakınız Eğlence Halleri
  Salmışım Dünyayı Halleri
 Keyif sürmek bizden
Şımaranlar Kulübü


EN önemlisi Mezuniyetini gölgeleyecek olaylardan bilhassa uzak dur, Kontrol et kendini, hislerini, hiçbir şey o anından önemli değil aslında, kıymetini bilmek; yaşayabilmek, hissedebilmek demek. Üzüldüğün her ne var ise inan bana geçiyor, zaman o kadar kuvvetli ki ya ben ne yıpratmışım kendimi demekten başka bir şey kalmıyor geriye. Sabret biraz hedeflere adım attığında darbesiz ilerleyemeyeceğini unutma o yüzden darbelerden de zevk al!

Bakmayın fotoğrafta güldüğüme yanımdaki harikulade insan olmasa bir de güzel Allahımın bana gösterdiği fırsatlar olmasa içimin gerçekten kan ağladığını görebilirdiniz. Aslına gelirsek, ilk iş reddini alıp salya sümük ağlayan bir Sibel ve ne yapacağını bilemeyen sanki o yapmış gibi mahcup olan güzel adam Fuat'ı yani benim özel dünyamı görüyorsunuz. Bu fotoğrafı çekene de çok minnettarım, ta 2008 yılından bir kurs arkadaşımız ve bize sizi o kadar çaresiz gördüm ki deyip mutlu etmeye çalışan güzel insan..  Neyse dediğim şu ki biraz dirençli olun ve yaşadığınız yaşayacağınız güzel anları, insanları, olayları düşünün üstüne de şükredin olur mu. Yani özünde mezuniyet de şükredilmesi gereken bir durum ne kadar sonrası çetrefilli gelse de emeklerinizin karşılığını bulacağı zamanlar için bir başlangıç oluyor kendisi.  Geriye de bakıp bakıp sevineceğiniz hatıralar kalıyor. 
İyi seyirler.








Bu da size şükretmeniz için bir sebep.

25 Nisan 2015 Cumartesi

İnternette Ne Yapsam!


Kabul edelim ki artık rutinlerimizin arasına pc kullanımı da girdi, Sadece sen ben gibi genç gurup değil annelerimiz, babalarımız hatta ve hatta büyük anneler, dedeler de pc başında zaman tüketenlerden oldu. Tüketen diyorum çünkü interneti verimli kullanmak gibi bir alışkanlığımız yok, liste yapsak birincilik için facebook'a bakayım ile google'a ne yazsam  arasında gider geliriz herhalde. Aslında amacımızın çok da farklı olmadığını düşünüyorum. Dur zamanımı boşa harcayayım da geçsin gitsinin aksine yenilik içerisinde olduğunuzu ve hep bir bilgi arayışında bulunduğunuzu biliyorum.  Heh işte tam burada elimde mükemmel bir kaynak var sizinle paylaşmak istediğim "StumbleUpon".


         Bu site, içerisinde mükemmel bir ne yapsam kaynağı bulunduran veri tabanı :). Öyleki  kullanmaya başlayınca şu hayatta hiç bilmediğiniz, duymadığınız, görmediğiniz ne kadar çok şey olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Tek sorun kayıtlı sitelerin çoğu İngilizce ama Türkiye gençliği çıkarım yapabilme yeteneğine fazlasıyla sahip o yüzden çok da sorun olmaz. Hem İngilizcenize de katkı sağlamış olursunuz.  Şimdi siteye giriyoruz, Join for Free'den kayıt oluyoruz. Tek yapmanız gereken İnterest(ilgilerinizi) belirlemek ve Stumble tuşuna basmak. Stumble upon rastlaşmak demek, yani tıkladığınızda rastgele bir site karşınıza çıkacak eğer beğenirseniz  Ok (ok) işaretine tıklıyorsunuz, beğenmezseniz aşağı ok işaretine tıklıyorsunuz. Tüm işaretledikleriniz sistemde istatistiksel bir değerlendirme aldığı için her seçtiğinizden sonra sizin daha da beğeneceğiniz sayfalarla karşılaşma olasılığınız artıyor. Beğenmediklerinizde de bana göre değil, karşıma çıkmıştı, sayfa yüklenmiyor gibi bildirimleri de seçmeyi unutmazsanız tam olarak internette ne yapsam neler var ne araştırsam hastalığından kurtuluyorsunuz. Kendisi metrobüste giderken yapmayı en sevdiğim şey. Her gün aynı yolu çekerken hem vaktinizi değerlendirebilmenize hem de iki saat ne baksam diye düşünmekle vakit kaybı yaşamamanıza katkı sağlıyor! Artık müzik yapma programı mı bulursunuz, yeni bir hobi mi öğrenirsiniz, olağanüstü fotoğraflarla mı karşılaşırsınız bilemem, seçtiğiniz ilgilere bağlı. Dipnot: Değişik şeyler bulursanız paylaşmayı da unutmayın olur mu :)

https://www.stumbleupon.com/ 

Bol Stumble'lar.

24 Nisan 2015 Cuma

İsveç ve Tasarım, IKEA



Ingvar Kamprad
Barcelona deyince benim aklıma Antoni Gaudi geliyor çünkü her yer onun eserleriyle dolu, vay bunu kim yapmış diye tam soracakken hımm yine Gaudi oluyorsun. İsveç de aynı durum söz konusu. İsveç'in evlerinin dışından içine, bahçesinden toprak düzenine IKEA ürünleri kullanılmış. Yani bütün ülke IKEA ile yapılmış, çok da güzel bir politika. Durum böyle olunca İsveç tasarımı deyince de aklıma artık Ingvar Kamprad geliyor, IKEA kurucusu. Şimdi gelelim İsveç evlerine..
Öncelikle ekonomisini ağaçtan sağlayan bir ülkeden bahsediyoruz, daha da açayım ülkenin yaklaşık %70'i ağaçla kaplı;), Avrupa'nın en büyük ikinci orman sahası (Sweden National Forest Inventory). Böylelikle her evinde, sosyal alanında ağacın doğal rengini kullanmaktan gurur duyan, ahşabı ülkenin parçası olarak gören, ormanlar gibi ferah ve rahat olacağınız yapı topluluklarından oluşuyor.
 
Evin metrekaresi ne olursa olsun eşyaları fonksiyonel kullanarak içerisini geniş ve rahat göstermekte bir numaralar. Bunu sağlayabilmek için bir İsveç evinin olmazsa olmazları bulunuyor.

1. Işıklandırma sistemi


Her İsveçlinin evinde bulunan ilk şey Abajür, Lambader tarzı ışıklandırma malzemeleri.


Sanmayın ki lambaderler tek bir odada, genelde bütün odalara koyuyorlar. :) Mesela burası Tuvalet önü, bekleme salonu diyelim :)
2. Kilim, Deri-post, ayağı yere basan millet :)


Resimde gördüğünüz gibi yerleri serbest bırakmayı çok seviyorlar, halı görmek biraz zor.

Çoğunda ya kilim bulunuyor ya da post çeşitlerinden herhangi biri.

 3. Geniş, Büyük pencereler


İsveç evinin aslında en belirgin özelliklerindendir geniş pencereler ve kilimleri.

4. Beyaz'ın Ferahlığı




Siyahı da ahşabı da görmek mümkün olsa da en çok rastlanılan renk beyazdır, duvarları, mobilyaları, aksesuarları beyaza boğarlar pek de hoş bir ahenk yakalarlar.



5. Raf sistemi, Kitaplık, Kitap



IKEA deyince zaten aklımıza duvara güzelce ve orijinal monte edilmiş raflar gelir, kendi ülkesinde de yaygın kullanmayı unutmamış.

 Evet burası İsveç'te sıradan bir kütüphane olabilir ama ev deseydim olağan bir görüntü olurdu. Her evde mutlaka raf sistemi var bizler onlara süs koymayı tercih ederken onlar kitap koymayı tercih ediyor ;). Hatta staja gittiğim anaokulunun mutfak hizmetlisine İsveçlilerin haftasonu klasiklerini sorduğumda kütüphaneye gitmek demişti. Varın anlayın artık kitabın nasıl da dekorasyonlarında olabileceğini.

6. Çerçeve, Fotoğraf









Evet biz de evlerimizde fotoğraflar sergiliyoruz ama genelde sehpa üstünde. İsveç ise fotoğraflarını yine beyaz ağırlıklı çerçeveler ile duvarda sergilemeyi tercih ediyor bu da evinizin elaltı eşya yoğunluğunu azaltmış oluyor.

7. Çiçekler


Her pencerede, her sehpa üstünde, her odada hatta banyoda bile görülebilecek çiçekleri  dekor malzemesi olarak kullanmayı da unutmuyorlar. Kimisi gerçek kimi ise yapay ama hepsi sizi ferah tutmaya yetiyor. 


 İsveç yaşadığımız ekonomik koşulların tasarımda kendini nasıl gösterdiğini çok net gözler önüne seren bir ülke. Fark ettiyseniz bütün dekor malzemeleri oval yapılmış ve alan sıkıntısı hiç düşünülmemiş ama siz umutsuzluğa kapılmayın, yukarıdaki 7 maddeyi evinize uyarlayabilirseniz, siz de ferah bir ev dekorasyonuna sahip olabilirsiniz.

İyi İsveç Dekorlu Günler..

Lana Ramström'a ev fotoğraflarını paylaştığı için çok teşekkürler.
* Thank you Lana Ramström for sharing your sweet home with us.



İsveç ve Doğası


İskandinav ülkelerinin tercih edilme sebebinin en büyük parçasıdır doğaları. İsveç'te öyle bir mekan ki havasına, suyuna, kokusuna doyamazsınız ve tercih sıranızda yer alıverir.
Hani yaz mevsimleri her yer ışıldar, güneş tepenizde parıl parıl parlar aşık olasınız gelir sonra kış geldiğinde öf ya içim daraldı bu ne hal dersiniz ya, İsveç, Norveç gibi Kuzey Avrupa bölgesi size kışı sevdirir hatta üstüne aşık ettirir. Evet donarsınız, titrersiniz, sümüğünüz de donmaz tam tersine gıcıktır daha da çok akar ama gördüklerinizle Nirvana filan sorgulamaya başlarsınız. . Biraz örneklendireyim. Birçok insanın masaüstü duvar kağıdı olarak kullandığı yukarıdaki fotoğraf Stokholm Gölünden.. ama sanmayın ki bu bir photoshop ilüzyonu İsveç'in her yerinden böylesi fotoğraf çıkabilir. 

Bu gördüğünüz yer, Härnösand, en sıradan köylerinden biri.. Deniz duru olduğu için yansımalara kapılmamak elde değil..

Doğadaki güzel ayrıntılara gelirsek, durduğum yer Baltik Denizi'nin üstü. Deniz'in tuz oranı neredeyse olmadığı için ilk donan denizlerden biri..Doğal olarak insanlar farklı kayak türleri yaratmada zorlanmamış; cross country ski bir çeşit kayma şekli diyebiliriz.  Downhill ski çeşidi var o zaten bildiğimiz yokuş aşağı kayma. O bildiğimiz yokuş aşağı kaymada kullandığımız kayak aletlerinin babaları aslında bu kros kayağı denilen spor. Düz zemin üstünde koşarcasına kaymak, bana göre downhill çok daha güzel ama eğer okyanusta ufuk çizgisi göreceğim derseniz kros kayağından daha iyisini bulamazsınız. Kuzey kesimde yaşayan halkı düşündüğünüzde küçücük çocukları ayakta duramıyorken mükemmel kayak yapıyorsa şaşmayın.



Bu fotoğraftan anlayacağınız gibi İsveç karı parlar..





Gördüğünüz renkler görsel oyun filan değil, hatta benim çektiğim bir fotoğraf. Hem de hiç bir efekt olmadan. Sadece kutuplara yaklaştığınızda ortaya çıkacak güzel örneklerden. Aura eğlencesi.




Mavisi, sarısı, kırmızı, karın beyazlığı ile buluşursa böyle bakar dururuz fotoğraflara..
Bu arada  gece-gündüz saatleri de biraz değişik bu ülkede. ama 6 ay gece 6 ay gündüz şeklinde ilerlemiyor. Sadece gündüz veya gece uzunlukları uçlarda geziniyor. Ocak ayında gittiğimde gece süresi bizimkiyle aynı iken haziran ayında gece 2 de güneş doğmaya başlıyor ve 22.00 sularında batabiliyor, yani gündüz süresi tavan yapmış bulunuyordu. :) Tabi bu durum enlemine göre değişiyor, daha da kuzeye çıkarsanız  uç noktalar sivrilebilir.


Buhar ayrı bir keyif katıyor fotoğraflara.



Böylesine güzel renkleri hem gökyüzüne hem yeryüzüne taşıyan nadir ülkelerden biridir İsveç. Ormanları bitmek bilmez, oksijen patlaması yaşarsınız. Cildinizde  olumlu değişim,  vücudunuzda dinçlik istiyorsanız sadece bu ülkede bulunmanız yeter.


Bu güzel hayvanın adı Mus(moose). İskandinav ülkelerine özellikle de İsveç'e has bir geyik türü.  Kafasının üstünde yaprağımsı boynuzları olan bir hayvan. Yukarıdaki biraz daha Elk geyiği gibi İsveç'inkinin boynuzları daha geniş. Nedense bana samimi ve tatlı geldiler, aylarca göreyim diye dağ bayır bakındım ama yok karşıma çıkmadı. Çok utangaç olduklarını ve devasa boyutları olduğunu duydum. İnsanlara da zarar verdiği görülmemiş. 


4 mevsim yaşanabiliyor dense de ülkenin geneli için, kuzeyinde mi güneyinde mi olduğunuz çok önemli. Kuzey kesim bence sadece 2 mevsim görüyor, yaz ve kış. Ama kışı apayrı güzeldir. Yer de bile yıldızı vardır İsveç'in. Kar taneleri kristalleşir, ışıldar durur. Baktığınız her yerde bir pırıltı söz konusu. Kuzey de hava acayip soğuk olabiliyorken güneyde durum daha sıradan. Şahsen ben -28 dereceyi gördüm... Oda sıcaklıkları değişik.. Öğrencilerin kaldığı motelimsi yurtlarda fix sıcaklık söz konusu +21. Ne daha azı ne daha çoğu. Üşüdüm diye çağırırsınız  bakımcıyı ama avucunuzu yalarsınız.






























Kıyıları taşlık ve kayalık olduğu için mükemmel doğaya etten kemikten bir yama olmanız kaçınılmazdır.

İyi seyirler...