29 Haziran 2015 Pazartesi

Engelsiz Çorba




Kendinden başkası için, tanımadığın kişiler için,  sadece ve sadece insanlık için ne yaptın acaba, hiç düşündün mü? Yapmadıysan ya da yaptıkların seni tatmin etmediyse ya da en azından çorbada bir tutam benim de tuzum olsun dediysen acayip güzel bir proje buldum sana.
Bu insanlar mükemmel insanlar  ve bu mükemmelliğin içinde de bir çok ihtiyaçları var. 
Ne mi amaçlıyorlar? Mültecilere, evsizlere, sokakta kalan herkese bir tas çorba vermeyi hedefliyorlar.
Bu çorbanın suyu nereden geliyor peki derseniz, sizlerden bizlerden, insanlığa bir el katkım olsun diyen herkesten. 
Onlara yardım etmek içlerinde bulunmak istersen seçeneklerin mevcut. İster pedal çevirenler grubundan çorbaKadın, çorbaAdam ol ister çorba yapanlardan ol. Ya da mali destek sağlayabilecek gücün varsa Engelsiz Pedal Derneğinde bir gün ziyaretçi ol. 
Gelelim neden adının Engelsiz Çorba olduğuna. Her zaman yardıma muhtaç gördüğünüz engelli bireyler sürüyor o bisikletleri de o yüzden. Tabii ki hepsi engeli olan kişiler değil isteyen herkes katılabiliyor projeye ama engelli kişilerin de yardıma muhtaçlığı bırak ihtiyaç sahiplerine destek olabilecek kuvvetleri olduğunu da yüzünüze çarpıyor ve görünürlüklerini artırmak için de bir sebep sunuyor sadece insan olduğu bilincine ulaşamamış olanlara. 
Gönül verin gönlünüz zenginleştirin. Kayıt için siteye başvurmayı ve ihtiyaçlarına göz atmayı unutmayın;
Mali Destek için Adresleri;
Engelsiz Pedal Derneği, Rasimpaşa Mah. Celal Muhtar Sok. No:10/A Kadıköy - İSTANBUL







27 Haziran 2015 Cumartesi

Macar Kentsel Bisiklet Kültürü, Velofetish

Farklı bakış isteyenlere gayet hoş ve şık bir sergi var Taksim'de.
Velofetish Sergisi, 
Küratör ve görsel sanatçı: Füsun İpek
Yer: Macar Kültür Merkezi, İstiklal Cad. Sent Antuan Kilisesi yanı
Hayatlarını, nasıl başladıklarını, amaçlarını ve neler yaptıklarını merak ediyorsanız bisiklet kültürü sergisine gitmeyi unutmayınız.
Tüketici toplum üzerine düşüncelerini ve buna getirdikleri çözüm önerilerini eminim siz de beğeneceksiniz. Özellikle kullanıp atmak yerine başka ne yapılabilir diye düşünmenin yollarıyla tanışacaksınız. 



Belki giyilmez biraz ütopik ama fikri bile muhteşem.


Her ne kadar beceriksizce çekmiş olsam da bunlar bisiklet lastiklerinden yapılmış birer kemer.


 Kolye ve küpe takımı, öyle de yakışır ki.





                     
Ulaşım aracı olarak doğaya zarar vermektense hem kendimize hem de çevremize bir katkımız olsun demiş bu insanlar. Olay sadece bisikleti alıp sürmek değil, Üstüne üstük kendileri tasarlıyor ve oluşturuyorlar. Giderseniz izlersiniz, yıllık 10 Euro gider ile kendi bisikletinizi yaratmanıza ama sadece bisiklet değil, kalan veya eskiyen parçaları da yaratıcılığınıza bağlı olarak şekillendirmenize olanak sağlayan bir dükkan yaratmış Macarlar.


Nasıl oluşturacağınızı bilmiyorsanız yardım ediyorlar ama yardım almaktan çekinen bir insansanız    -misal ben- Dev bir panoda bir bisikletin nasıl oluşturulacağını anlatan yönergeler var, onları da takip edebiliyorsunuz.


 Şekli,  rengi, modeli, materyalleri size bağlı, hiçbir şeyi satın alıp gitmenize gerek yok ancak orada olmayan bir malzemeye ihtiyaç duyulduğunda alınıyor tabii eğer ikinci el getiren gönüllüler yoksa. 


  Bisiklet parçalarından neler yapılabilir ki demeyin, biraz kendinizle yolculuğa çıksanız bence bu lambanın alasını yaparsınız.


  


Orijinal bir saatim olsun diyorsan kullan bu fikri


Ayrıca bu pedallar sadece kişisel kullanım için tasarlanmıyor, size yakın bir zamanda anlatacağım Bisikletli kütüphane ya da Engelsiz Çorba mantığı gibi ihtiyaç sahiplerine ihtiyaçlarını karşılamak için gönüllü grupları ile yardım sağlamak adına hazırlanıyor. Giysi, yemek, kitap ihtiyaçları her ne ise gönüllüler tarafından hazırlanıp, bulunup dağıtılıyor yani pedallar yardım için dönüyor.  Bisiklet kültürü sadece doğayı ya da bedenlerini korumayı oluşturmuyor, toplumsal bir birleşmeyi ve kentsel iradeyi sergiliyor özellikle de bu yüzden o sergiyi gezmek, insana ruhsal bir doping ve motivasyon kaynağı veriyor.



Bisiklet aşıkları için şapka, çanta tasarımları sunan sitede zevki sefa eşyalar var. Bayılacaksınız, mutlaka ziyaret edin.

Bu yazıyı sakın ola es geçmeyin! 

Dikkat! Sergi 4 Temmuz 2015' te sona eriyor.
P.S. Çıkışta kartpostal da veriyorlar bedava bedava çok da şirinler:)
İyi Sergiler...

24 Haziran 2015 Çarşamba

Korkuyorum ne Yapayım?

Evlilik...
Ev almaya benzemiyor
Araba almaya benzemiyor,
Kiraya çıkmaya benzemiyor,
Üniversite bitirmeye benzemiyor,
İş stresine benzemiyor,
O neye mi benziyor,
Benim gözümde bak nasıl bir şey...
Her gün bir kendimi bir onu düşüneceğim,
Her gün bir kendi ailemi, bir de onunkini düşüneceğim,
Bir adım mı atacağım, benim fikrim eksik kalacak onu da ekleyeceğim
Ayaklarımda taşıdığım Sibel'e bir de Fuat eklenecek ve adımlarım sonsuzlaşacak.
Sorumluluğun anasını, babasını, sülalesini göreceğim...
Zor arkadaşım bana zor, istemiyor değilim istiyorum.
Ama kendimi başkalarıyla kıyaslayarak da yapamıyorum, anlayamıyorum işin boyutunu.
Çocuk dediğim insanlar evlenmiş, onlar bile yapmışsa ben hayli hayli yaparım diyemiyorum. Karşılaştırılacak olay değil ki.
Sorumluluktan mı kaçıyorsun diyorlar, ütüsünün bulaşığının gözümü korkuttuğunu düşünüyorlar. Ya bırak bu işleri arkadaş sen neyden bahsediyorsun diyemiyorum. Bir insandan bahsediyoruz sen hala ütüde misin a insan diyemiyorum.
Aile bilinci bana ağır geliyor çünkü ben evimi sonsuz huzurla beslemek istiyorum. Üstümdeki kırışık olsun eşimin üstü pis olsun umurum değil benim. Kusura bakmayın, evimin de yatağımın da pisliğini başkalarının önemsemesini ben önemsemiyorum.
Onunla kurduğum iletişimi önemsiyorum. Kırıp dökmeyeceğim, yakıp geçmeyeceğim, çocuk girecek o eve parçalar bırakmayacağım.
Ben aşık bir çiftin çocuğu olarak büyüdüm, Huzurlu bir evde büyüdüm ama fedakarlıkların hep ağır bastığı taraflar olduğunu gördüm.
Olgun ama ne olgun olmak gerekiyor bir bilsen diye bağırıyor içim.
İstemediği bir şeye hayır diyebilen biri değilim, yaparım da yaparım ama fazla fedakarlık gösterebilen biri de değilim... Parlarım ve parçalarım...
İşte bundan korkuyorum.
İp üstünde yürümeyi öğrendiğim zaman ancak ben yapabilirim diyebilirim.
Sesimi kısmayı öğrendiğim zaman ancak kararlı olabilirim.
İstemediğimi hayır istemiyorum diyebildiğim zaman ancak arkasında durabilirim o kelimenin.
Yani anlayacağın Fuat'ı tanıyacağım kadar tanıdım şüphem Fuat'tan değil kardeşim.
Ona buna b_k atıp duruyorum ama...
Şüphem kendimden...
Korkuyorum ben...
Güzel bir birimi parçik pinçik etmekten korkuyorum.
Evet evet yaşım 25 olacak Ekim'de... Ama bu işin yaşla alakası yok kardeşim.

18 Haziran 2015 Perşembe

Biz Budapeşte'ye Uçtuk!

Yine bir gezi rehberi ile geliyorum, ben gezdim gördüm ne olur siz de gezin görün diye paylaşıyorum, çok paralara ihtiyaç olmuyor, her gün dışarıda yediğiniz yemek parasını biriktirseniz oldu bu iş valla. Ya da maaşınızın bir kısmını her ay kenara koysanız yine olur. Ev, araba öncelik diye sıralıyor olabilirsiniz, ama şu dünyada kaç günlük olduğumuzun farkında mıyız acaba? Anınızın tadını çıkarmak için kaç kez söyledim bilmiyorum ama kişisel önceliklerinizin önemi var. Benim önceliğim Türkiye'yi, Dünya'yı doya doya gezip tanıyabilmek, kendime durmadan yeni bakış açıları kazandırabilmek. Şimdi gelelim şu öve öve bitirilmeyen her ERASMUSlunun uğrak mekanına, Budapeşte'ye!
Neler var,kim yaşamış, kimin tarihi, neyi ünlü, neyi yenir, nerede kalınır gibi sorularınıza cevap
bulmaya;)
Şimdi Macaristan'ın diğer şehirlerini görseniz bizden fakir olduklarını anlardınız, hatta başkent Budapeşte'yi detaylı incelediğinizde de bu durumu anlamak zor değil ama gerçekten çok güzel yapılar var, hele de öyle güçlü bir tarih var ki... Benim ilk gördüğüm Avrupa ülkesi olduğu için çok etkilenmiş olmamı ve içimde ayrı bir yeri olmasını normal karşılayın. Bu arada Avrupa'daki yapıların taşlarına kadar birbirleri ile çok büyük benzerlikler var bence.  Neyse, ne var ne yok Budapeşte'de buyurun bakalım.
Avrupa'nın en büyük ikinci nehri olan Tuna(Danube) nehri, şehri Buda ve Peşte olmak üzere ikiye bölmüş. Gezilecek görülecek yerleri Buda ve Peşte olarak anlatacağım ki daha kolay gezilebilsin. :)
Ama bu şehrin tarihini anlamadan yapıtlara da anlam verilemiyor, kimler geçti bu topraklardan da bu yapıtlar meydana geldi diye düşünmen için biraz Budapeşte Tarihi;
 5. yy Atilla Hun'un kurduğu bir şehirmiş burası öncelerden.
Fin Ugor asıllı ve isimli kavim  güneye inince Onogurlar ile karşılaşıyorlar batıda da Hunlar bulunuyor ve 3 kavim bir araya gelip  Arpad Hanedanı köklü yani Ural dağlarından gelen ve başlarında Arpat isimli hükümdar bulunan Macar (magyar) halkını oluşturmuşlar.
Onogur; Macar, Bulgar ve Uygurların bir kısmını oluşturan kavim*
1200'lerde Moğollar sağolsunlar her yerde olduğu gibi istila politikası uygulayıp şehri ve Macarları yerle yeksan etmişler, Cengiz Han'ın oğulları ölünce Moğolistan'a dönmek zorunda kalmışlar da öldürülmeyen Macarlar kendilerini devam ettirebilmiş.



Bunun üzerine 4. Kral Bela ülkeyi korumak adına yukarıda gördüğünüz  "Royal Palace" adı verilen Kraliyet Sarayını ve taştan duvarlarını ördürmüş.
                           1200'lerden bahsediyoruz ve Mimariye bakar mısın?

1500'lerde Osmanlı'nın hakimiyetine geçen Buda yaklaşık 140 yıldan fazla bir dönemini Osmanlı ile geçirmiş şehrin diğer bölgesi Viyana hakimiyetinde imiş. Şöyle bir yapıtlara baktığınızda da 140 yıllık tarihten geriye kalanlar neredeyse hiç, şehir o kadar yağmalanmış ki  Osmanlıdan kalan şehrin diğer kısımlarını alabilmek için Roması, Litvanyası, Polonyası her biri yıkıp geçmişler yine de böylesine güzel yapıtlar nasıl oldu da kalabildi diye şaştım ben. Osmanlı eserlerini ise ya iyi araştıramadım, ya da gerçekten yok olmuşlar. Cami hiç görmedim, kalanı duymadım, sadece hamamları duydum, Onlara da gidemedim Veli Bey Hamamı diye bilineni en ünlüsüymüş ;)
1700'lerde Habsburg Monarşisi adıyla hani şu çok duyduğumuz Arşidük Ferdinand denilen Kutsal Roma İmparatorunun oluşturduğu Katolik güç Macaristan'ı içine dahil etmeye başlamış ve 1800' lerde Avusturya'nın yenilgisi ile Macarlar ikili monarşi oluşturarak iç işlerinde serbest diş işlerinde Habsburg Monarşisine bağlı kalmışlar. Birinci Dünya Savaşı ile bu monarşi yıkılınca 1920' lerde Macaristan da bağımsızlığını ilan edivermiş yani 1920' lere kadar Ülkeden, şehirden geçmeyen kalmamış, doğal olarak da Kültür Cenneti oluşmuş tabii yakılıp yıkılanları sayarasak tahribat ülkesi de denilebilir ama...  Evet şimdi geziye gelelim,
Buda(Şehrin doğusu)
1. Gellért Hill
Burası Tepe Değil, sadece Gellért Oteli :) Peki önünde durduğum sizce tarz olarak bizim mimariyi yansıtmıyor mu? Osmanlı'dan kalan nadide eserlerden bence :) Hamamımız bu otelde de bulunmaktaymış gitmek isterseniz duyrulur. Eskiden oranın dükleri filan bu otelde kalırmış dikkat lüks otellerden.
Burası otelin solundan yürüdüğünüzde Gellért Hill denilen  tepeye gitmek için kullanacağınız yol.  Bu tepenin özelliği Budapeşteyi ve Tuna Nehrini boylu boyluyunca görebilmenizi sağlayarak eşsiz bir manzara sunmak.
Bu Tepenin adı nereden geliyor derseniz;
 Szent Gellért (heykel ona ait) isimli rahibin pagan isyanında (1046) varilin içine konularak tepeden atıldığına inandıkları bir efsanesi var. Macarlar da onun heykelini dikmiş ve  hıristiyanlaşmalarını sağlayan bu rahibe tepenin de adını vererek anılmasını sağlamışlar. Osmanlı zamanında ise bu tepeyi Osmanlılar Gürz İlyas(Gül Baba) bayırı olarak adlandırıyormuş.



Buda halkına kendini sevdiren Bektaşi dervişinin Türbesi de bulunuyor tepede.

Yürüyüşe başladığınızda karşınıza bu 
Saint Istvan Heykeli (köprüye de adını veren kişi, bahsedeceğim) çıkacak.


Gellért Cave tepeye çıkarken karşınıza çıkacak olan bir mağara ama şuan bir kiliseye döndürülmüş, içine girip görülesi, gotik sanat tarzını andırmıyor değil. Yürüyüş sallana sallana gittiğinizde yaklaşık 20 dk alacak ve sonunda



Özgürlük Heykeli(1947)
2.dünya savaşından ve Nazi katliamından kurtuluş adına dikilen heykel.
İşte burası tepenin tam kendisi.





 Tepeden sağa doğru yürüdüğünüzde Buda, Peşte ve Tuna ayaklarınızın altında.


2. Stadella (Citadel, Citadella) Şimdi gelelim yine Gellert Tepesinde bulunan ve turistlerin fotoğraf çekebilmek ve bu manzarayı izleyebilmek için kilometrelerce uzaktan geldikleri eşsiz Citadel mekanına...




Gece ışıklandırmaları ile karşınızda Chain Bridge(Zincirli Köprü), Royal Palace(Kraliyet Sarayı), Danube(Tuna Gölü), Buda ve Peşte.


 Işıklarla Royal Palace ve arkada Mathias Church, fotoğraf makinemin çok daha iyi olmasını isterdim, bayılası bir yer burası.


                         Royal Palace, avlusu ayrı bir harikadır bu mekanın... Göreceksiniz.





Büyülendik biz bakmayın saftirikliğimize :)




2. Royal Palace/ Buda Castle


Sarayın içine giremedik, paramız çok olunca :)

  
Saraydan Manzaralar



Yine gezip görülesi ama parasızlıktan giremediğimiz Müzelerden biri...  Hala sarayın avlusundayız...



Arkada ucu görünen Mathias Kilisesi, Sarayın avlusundan bir kare...





 Buda'nın hiç ziyaret edilmeyen tarafları...



                                      Fufunun iyi bir fotoğrafçı olduğunu söylemiş miydim :)
4. Mathias church
Kraliyet Sarayından dümdüz ilerlediğinizde karşınıza önce bu tatlı restoran çıkacak, bir kemancısı var  ki ruhunuzu alır götürür...

Sonra Mathias kilisesi çıkacak, harika her şeyi harika...

Gündüz Gözüyle...
Gece Gözüyle... 1470 yılında yapılmış bu Kilise Osmanlı zamanında Camiye döndürülmüş, nasıl cami olabilir hiç anlayamadım, Macarların eline geçince tekrar kiliseye çevrilmiş. İçine de girdik ama resim çektirmiyorlardı, Tam bir Barok Tarzını yansıtıyor.
Panorama çekimine mutlaka bakın derim. 
 5. Fishermen's Bastion
Kilisenin hemen önü zaten Balıkçıların  Kalesi oluyor. Adını öğrenememiştim zamanında :)
Burası, Moğollar tekrar döner de şehrimizi yerle bir eder diye Balıkçıların koruduğu kale imiş 1200lerde. 7 kulesi bulunuyor ve bu 7 kule Macarların kabile reislerinin çadırlarını simgeliyor imiş.

 Panormasına bakılması gerekenlerden....


            Kale'nin içinden  Parlemento binasını görebilirsiniz.
Gündüz Gözü ile

                                                                          Gece Gözü ile


5. Chain Bridge

1849 yılında yapılmış olan bu köprünün asıl ismi István Széchenyi (yapılmasına en büyük desteği veren kişinin adı aynı zamanda) ama bakmışlar gelen turistlerin ağzı dönmüyor :D adı Chain Bridge yani zincirli köprü olmuş :) Neyse adının niye zincirli köprüye döndüğünü bilmiyorum :) Zaten oradaki Macarlar hala Istvan diyor.


2.dünya savaşında büyük tahrip aldıktan sonraki haline bakın bir de bugünkü görünümüne...


Mimarı çalıştırmışlar:) Şeyma'nın bilgisine göre burayı new york bridge mimarı yapmış.  Araştırdım ettim öyle bilgi bulamadım :D Diğer bilgisi neyse videodan izleyin de görün :) Şımardığımız için de kusura bakmayın:)

                                           


  Şeyma Şaşkın 








Bu köprü Tuna nehri boyunca Macaristan'daki ilk köprü olması ve Doğu ve Batıyı birleştirmesi ile anlam kazanmış. Görüldüğü üzere iki aslanı var Peşte tarafında (durduğum yer), Buda tarafında da iki aslanı var ve zincirlerle bağlanmış iki taraf birbirine.

 Köprüden Manzaralar



Bak dilsizler, hikaye gerçek olabilir :)
Budapeşteyi Budapeşte yapan bence 5 şey var 1. Citadel, 2. Royal palace, 3. Fisherman's Bastion, 4. Chain Bridge, 5. Parliament Building. Vaktiniz kısaysa mutlaka bu 5 yeri görün sonra da içiniz ferah yolunuza bakın. ;) Bir de olay burayı gece görebilmek. Çünkü mükemmel ışıklandırmalara sahipler.


O zaman haydi geçelim Peşte (Şehrin Batısı) Tarafına;

6. Parliament Building/ Parlemento Binası









        Bu fotoğrafı koymazsam güzelliğini anlayamazsınız gibi geldi:) Resim siteden alınmıştır.
 Binanın içine giremediğimiz için içinden fotoğraf yok. Parlemento Binası Macaristan'ın en büyük binası olarak biliniyormuş. 1885 yılında inşasına başlanmış ve 1904 yılında tamamlanmış. Ne büyük talihsizlik ki mimarı yapıtı bitmeden kör olmuş. Binanın yapımında tam bin kişi çalışmış ve içinde tam 691 oda bulunuyormuş. İkiye katlamak istemiş bazıları heralde...

7. Opera House


Bu bina tipinden de anlayacağınız üzere Viyana Opera Binası'ndan esinlenerek yapılmış. Mimarı Mikos Ybl.  1884 yılından günümüze kalan Bina, aslında Budapeştedeki diğer binalardan çok da farklı görünmüyor bence. Buradan görünmese de  Binanın önünde Macar Bestekar Frans Liszt' in heykeli bulunuyor. 

8. Saint Stephen Basilica


Adını Macaristan'ın kurucusundan alan acayip görkemli bir bazilikadır kendileri. Hatta hangisi bazilika hangisi katedral gibi karıştırmacalarda en tipik örnektir yapısı itibariyle. Sağında ve solunda küçük sütunları ortada da onlardan büyüğü bulunur.  1851 de yapılmaya başlanan kilise  Myklos Ybl uyarılarına rağmen önlem alınmadığı için 1868'de hatalı inşadan dolayı çökmüş.Ybl tekrar inşasına başlamış ve 1890 da dışını ve içinin bir kısmını tamamen bitirdiğinde ölmüş. İç tasarımını tamamlamak Jozsef Kauser adlı mimara kalmış. 2. Dünya savaşında hasar gören bazilika tekrar onarılarak günümüzdeki halini almış.


Yazının ingilizcesi; I am the road, the truth and the life, İncil'den bir alıntı. "I am" den kasıt Hz. İsa. 





                               Budapeşteye gelindiyse görülmesi gereken bir Bazilika. Merdiven ve Asansör kullanarak tepesine çıkmak da mümkün fakat orası ücretli. :) 350 Huf idi 2013'te :)


Giriş ücretsiz ve güzel cafelerin, yemek mekanlarının olduğu merkezi bir yerde.



9. Heroes' square (Kahramanlar Meydanı)

Budapeşteye iki kez gittim ama ikisinde de şu meydanı gezmeyi unuttum.


Siz siz olun unutmayın olur mu? 


Macaristan'ın devlet olarak kuruluşu zaferine yapılmış bu heykeller. Kralları ve Macaristan için önemli kişilerin heykellerini dikmişler. Kemerlerin üstündeki heykellerin ayrı anlamları var, sağ taraftakiler Barışı, Bilgiyi ve Zaferi, sol taraftakiler Savaşı, Emeği ve Zenginliği temsil ediyorlar.

Fırsat bulursanız gidin dediğim ve benim de gidemediğim yerler

Aquincium Museum (Buda tarafında)
Tarihi kalıntıların sergilendiği harika bir yer.

Margaret Island
Sporseverler için doğa alanı, Deniz bisikletleri ile geçiş yapabilirsiniz.

Müpa
Sanat Sarayı olarak bilinen bu mekan, sinema, tiyatro, opera, söyleşi gibi sanat dallarını bulabileceğiniz İngilizce versiyonları da bulunan gidilesi kültür alanı.

National Museum

Budapeşte'nin, Macaristan'ın tarihini öğrenmek isiyorsanız kesinlikle uğramanız gereken yer.

Zoo and Botanic House (Peşte tarafında)

Hayvanlara ve bitkilere benim kadar meraklıysanız eminim çok seversiniz.

Gelelim Ulaşıma;

Niugati Tram

 Eğer Budapeşteye trenle geliyorsan ineceğin yer burası oluyor. Şık göründüğüne bakma trenleri oldukça eski. Bir de şehir içindeki tramvay hatları daha da kötü ne kadar bizden daha geniş hatlara sahip olsalar da :) 350-450 Huf arasında gideceğin mesafeye göre değişiyor fiyatları, metro hatları zone(bölge) olarak kodlanmış 1. 2. 3. .....11. gibi mesafe olarak en uzağa gittiğinde 450 Huf idi 2014'te yani yaklaşık 4.5 tl, bir Avrupa ülkesine göre çok ucuz ;) 8-10 lira diğer ülkeler... İsveç'te 18 tl indi bindi demiş miydim :).


Uçakla Ulaşım gayet kolay, havaalanı şehrin merkezinden çok uzakta değil 30 dk. varırsın havalanına, Önce merkezden tramvaya bineceksin sonra da otobüse, eğer otobüs saatleri uygun değilse en fazla 1 sa. patlar. 20dk. bir havalanından şehre servis kalkıyor. Otobüs fiyatlarının da tramvaylardan farkı yok 450 huf. Bizdeki gibi para geçmiyor, önceden bilet alman gerekiyor. Tramvayda da  otobüste de bir cihaz var cihazın içine sokuyorsun tarih atıyor ve o bilet kullanılmış oluyor. Almadın ve sıvıştın mı yakalarlarsa 100 euro ceza :) Arkadaşımdan biliyorum rüşveti de sevmiyor değiller;)

Nesi Yenir peki Budapeşte'nin?

Gulaş Çorbası: Eğer City Sightseeing yapacaksınız dahil ediyorlar zaten çorbayı hatta uyguna bile geliyor bence. Ben sevdim lezzetli bir çorbaydı yanında acı sos ve ekmek ikram ediyorlar.

Kürtőskalács
Buna bayıldım zaten hamur hastasıyım, hiç de yabancı gelmedi tadı, yiyemeyeceğim sanmıştım Praq 'da alabildim paraya kıyıp :) Sadece bir tanesi bir kişiye fazla :)


Hepsi birbirinden güzel. Yiyin kesinlikle beğeneceksiniz çünkü çok alışık bir tad.

Başka da bir şey yemedik desem:) yani değişik. Malum öğrenciyken gittim para kısıtlı. Yanımıza koyduğumuz yiyecekler de sizin zaten bildiğiniz şeyler. Börek filan :)


Nerede Kalacaksınız?

İlk Budapeşte'ye gittiğimde yatılı olma durumu yoktu son anda aksaklık olunca kalmak zorundaydık. Sokakları geze geze bulduğumuz Old Town Budapest harika ötesi harika bir Hostel bence. 6 kişilik odasına 12 euro ödemiştik kişi başı:)  Peşte'nin merkezine 10 dk. yürüyüş mesafesinde, Ücretsiz Wifi, güvenli  mekan, odada ranzalarda kalıyorsun ve kilitlenebilir dolabın var. Oda'nın kendisi 12 kişilik ama 6-6 bölmüşler ve iki banyosu var. Çarşaflar temiz, kokusu güzel Öğrenci için harika bir hostel hem de iyi fiyata. ;)
İkinci Gidişimde çok ucuza bulduk olley dediğimiz Dohany Utcha' da bulmak için 1 saat aradığımız acayip gizli köşelere sokuşturulmuş miniminnacık odacıkları olan adını da unuttuğum gitmeseniz daha iyi dediğim bir yerdi :) Temizdi ama banyosu bit kadardı çok küçüktü ve biraz da ürktük :)

Yani Budapeşte güzeldir, kesinlikle gezilesidir, Sokak isimleri bile hoştur,  Balzac, Gogol, Victor Hugo, Çok İyi Ya.
Gidin, Görün, Gezin...
İyi seyirler,





















Gitmeden bakmanız gereken Haritalar, ve araştırabileceğiniz kaynaklar :) Gittikten sonra öğrenmeyin bizim gibi :)

http://www.4980.timewarp.at/CARE/greenelectronics/Bilder/Map%20Budapest.jpg