4 Aralık 2015 Cuma

İyi ki Öbür Dünya Var.

Geçti deyince geçmiyor bazı şeyler...
Tatile gittim mis gibi gezdim oh be sonunda diye içler çektim hayat ne kadar güzel hallerine bir güzel girdim ta ki kötü yüzünü de görene kadar.
Bazen kabul etmek çok zor.
Olabilir demek
Napalım demek
Hayat bu demek
Yani alttan alıp devam edebilmek çok ama çok zor.
Katlanamayacağımız acılar vermiyormuş Allah. Okey vermiyor diyelim peki ya verdiklerini hangi gruba sokalım...
Tecavüz edilen çocuklar
Uzuvlarını kaybeden insanlar
Sevdiklerini kaybeden insanlar
Çocuklarını kaybeden insanlar
Zorla evlendirilen kadınlar - erkekler
İşkence gören insanlar
Çaresiz hastalığa kapılanlar

Aklıma dahası gelmiyor ama var.
  Ya bunlar ne oluyor nasıl bir dayanma gücü var da bunlar başımıza gelebiliyor. Tek bir inancım var dayanmamı sağlayacak; öbür dünya. Allahtan inanıyorum diğer dünyaya cennete, cehenneme. Bu acılardan herhangi birini yasayanların da yaşatanların da en azından orada karşılığını göreceğine inanıyorum yoksa anlamsız koca bir boşluk, koca bir hiçlik.

30 Kasım 2015 Pazartesi

Doğayı Sevene Ofiste Bahçe



Artık doğadan, taştan, topraktan kopmuş olmanın getirdiği bıkkınlık var herkeste. Sanki benzini, mazotu, bilmediğimiz  gazları ve durmadan soluğumuz havayı dolduran hiç bir oksijen kaynağı yokmuş gibi. Herkes hafta sonlarını çayırlara, bayırlara gidip biraz olsun huzur, sessizlik ve temiz hava keşfetmeye adamış hal böyle olunca. Çok da haklılar özellikle de İstanbul gibi curcunası eksik olmayan bir yerde yaşıyorlarsa. Bu kadar nerelere gitsem uğraşlarınıza acaba yanınızda ne olsa da sizi biraz rahatlatsa düşüncesi ile yazıyorum bu örneği. Eminim çok seveceksiniz ve hem doğaya hem de kendinize ufak bir katkı sunmuş olacaksınız. İşte o minik ama işlevi büyük örneğimiz;





Paspas'ın Bahçeleri- 

Emre Özberk ve Ayşegül Uğurlu isimli iki genç ve aktif mimarın tasarladığı bir "doğa işi" bu bahçeler.  Kedileri Paspas'ın kaplarından esinlenmişler ve bizlere sahip olmadığımız bahçelerin minyatürlerini hazırlamışlar. Gerçekten çok şık ve düşünceli bir girişim bu. Bizi bu girişimle tanıştıran ise çok düşünceli velilerimiz. Çok kibar ve düşünceli bir davranış olduğu için hemen size tanıtmalıyım dedim.
 Eğer sen de neden temiz hava soluyamıyorum ve bütün günümü ofisin içinde geçirmek zorunda kalıyorum diyorsan kendine alacağın mükemmel bir hediye bu. Bonsai adı verilen bir şekillendirme özelliği var, ağaçların türü istediğine göre değişiyor ama zannımca her türden yok mimarlarımızın yetiştirmede zorluk ve kolaylık esasına dayanarak belirlediği ağaçlar var.  Nasıl bakmanız gerektiğine dair açıklaması da mevcut kutu içinde. Ayrıca şu kutunun ve sunumun şıklığı da mimarların  işlerinin hakkını verdiğini gösteriyor.  Koy masanın bir köşesine. Kendine ve doğaya sağladığın faydayı düşünerek kendini de mest et ve bir sorumluluk üstlenerek ağaç yetiştirmenin huzurunu da keşfet.
Yılbaşı için ayrı aksesuar ve sunum çeşitliliğine gidiyorlar bence sevdiklerinize harika bir süpriz yapmanın en eğlenceli ve kârlı yolu. Fiyatları da bütçenize göre düşünülmüş, 69-500 tl arasında değişiyor.
Benden tavsiye...



Daha fazla bilgi almak isterseniz lütfen sitelerini ziyaret edin, daha fazla seçenek görmek isterseniz diğer sosyal medya  adreslerine göz atmayı unutmayın.


http://www.paspasinbahceleri.com/
https://www.instagram.com/paspasinbahceleri/
https://www.facebook.com/paspasinbahceleri
https://twitter.com/paspasinbahcele

26 Kasım 2015 Perşembe

Değer Bil Canım...

Duyguların rezil durumda
Sevdiklerin acaba sevdiklerim pozisyonunda mı diye sorgulamada
Düşüncelerin de karamsarlık örüntüleri,
Hayatın affedersin ama b_k gidiyorsa bir önerim var sana;

DEĞER BİL.

Vallahi bak kulak ver bu söylediğime. Basit ama acayip efektif bir çözüm yolu bu; hayatında yolunda gitmeyen durumlara takla atmayı öğretmede.
* İnsanları sevmek bu işin ilk maddesi, eğer ki insankadınından -erkeğinden hoşlaşmıyorsan baştan ata binmiş ters yöne koşuyorsun demektir. Belki bir çok eksik yönümüz var tamir edilmesi zor ya da olanaksız ama hepimiz de kabul ediyoruz türümüzün arızalı olduğunu.   E aşık olmak diye bir gerçek de var. Kadını ya da erkeğı seçiyorsun kendine bir insanevladı seviyorsun demek ki.  Heh işte o kişilere değer vermeyi ve değerlerini bilmeyi unutma.

* Arkadaş edinmek, gerçekten sevdiğin dostların olması ve onları sevdiğini gösterebilmek işin 2D boyutu. Hayatlarında bulundukları için onlara teşekkür etmeyi, varlıklarının seni mutlu ettiğini bilmelerini hatırlatmayı unutma. İnsanlar bazen ne kadar değerli olduklarını bilemiyorlar. Belki sen gösterdiğini sanıyorsun ama duymak çok daha başka kabartıyor duyguları.

* Ailenin kıymetini bilmek. Her şeyden biraz katılmış birliklerimiz var hiç kimsenin hayatında her şeyin mükemmel olduğu bir aile yapısı yok. Kırgınlık, kızgınlık, sinir, öfke gibi yıpratan duyguları içeren aile ilişkilerini de deneyimliyoruz acayip mutlu olduğumuz, işte ya kanından gibisi yok dediğimiz acayip yücelten duyguları da yaşıyoruz ama ne kadar iyi kileri onlara gösterirsen o kadar sen de iyi kiler görüyorsun ve duyuyorsun bu yüzden onların hayatına anlam kattığını hatta merkezinde bulunduğunu, her şeyini yönlendirdiğini ailene bildirirsen, gerçekten değişecektir olayların seyirleri. Ya da sadece üzüldüğünde onlara sarılmayı ve desteklerini beklediğini net bir şekilde göstermelisin. Onlar da hem o sarpa sarmış pusulasını kaybetmiş duyguları rayına oturtmayı göstereceklerdir hem de e bazen de mutsuz oluyor insan napalım deyip ortak olacaklardır.

* Aile ve arkadaştan öteye geçmiyorsa gösterdiğin değer günlük rutinin içinde en büyük yeri kaplayan iş arkadaşları seni yıpratacak demektir. Unutma gününün en ayık kısmını o insanlarla geçiriyorsun. Evet çok zor insanlar gerçekten apayrı varlıklarız ama ne varki ortak alandayız. Mecburuz sevmeye. Yok ben almiyim diyorsan gör bak neler oluyor yaşamında nasıl da birbirini etkiliyor  duygu ve olay sarmalı. Bazı insan ne yapsan somurtuk ne yapsan isyankar ama ben görmedim etrafından destek alip da destek aldığına da ayrı çektiren. Çok değil yapacağınız ufak hediyeler, tebrikler, hal hatır sormalar thats all valla. Ama biraz da önceki yazım beklentiler durumu etkiliyor sizi biliyorum. Ben hakikatten çok şanslı bir insanim. Şimdiye kadar ortak olduğum her işte çok anlayışlı ve keyifli insanlarlaydım ama gerçekten ben onları mutlu etmeyi hep önemli saydim ve önemsedim. Diğer taraftan ne kadar güzel arkadaşlarimin is hayatındaki ortakliklardan çektigini gordum o zaman da mecbursun karşi tarafi mutlu etmeye ve çabalamaya dedim  cunku arkani dondugunde duzelmiyor olaylar.
Yani diyeceğim o ki elinde her ne varsa kıymet bil iyi ya da kötü. Fufunun cok tatli bir sözü var. "Şükret siboş, şükrettikten sonra gerisi kolay gelir."
 Ben de şükretmekle yetinmeyin biraz da çaba katın değer bilin diyorum..

12 Kasım 2015 Perşembe

Ah Şu Beklentiler

Aile hayatında,
İş Hayatında,
Sevgili hayatında,
Arkadaşlık hayatında,
Yani hayatınızın her yerindeler.
Daha doğrusu hayatımızın her yerine koyuyoruz beklentileri. Anımıza, yarınımıza, bugünümüze, saniyelerimize... Böylelikle duygulara ve düşüncelere de karışıyor beklentiler.
Beklenti deyip duruyorum da ne demek istiyorum onu anlatmadım. Aslında kökünde yatıyor ne demek istediğim. Beklemek ya sevgiliden ya arkadaştan ya anneden  illa ki birilerinden beklemek ama listeye kendimizi eklememek.
İllet yani bildiğin. Damarlarında dolaşan asil kan mı? Hiç inanmıyorum ben ona biliyor musun Atatürk...  Hele de özellikle Türküm diye dolaştığına...İnsan olmak olunca ilk dokunuş ama Keşke inansaymışım çok daha kolay olurdu birçok şeyi aşmak. Batıl inançlar gibi kolaylaştırır ve rahatlatıverirdi benliğimi.
Neyse sapıyorum çıktığım yoldan.
Bekliyoruz  ve hep başkalarından bekliyoruz diyordum. Kendimiz için adım atmaya başlasak mesela en basitinden kendimizi mutlu etmeyi denesek, Şımartsak ? Kendimize hediyeler alsak? Bazen aldığım eşyaları hediye paketi yaptırıyorum ben  vallahi de kendime alıyorum ama utanıyorum ve  belli ediyorum sanki kağıt masrafı yaptığımı anlayacaklar diye düşünüyorum. Oysaki başkasına alırken hiç de bu utangaçlığı yaşamıyorum.
Sonra yapabildiklerimiz adına elimizden geleni ardımıza koymasak yapamadıklarımıza da olduğu kadar deyip ilerlemeye çalışsak sıralamaya başka başka seçenekler yükleyip ipin ucunu hep ileriye atmasak ne kadar da azalacak o beklentiler ve ne kadar mutlu edecek bizi bir bilsek.
Hayatta birbirimize bağlı olduğumuz ve beklenti oluşturduğumuz anlar da tabii ki olacak ama önemli olan bunun nerede son bulduğu, ne kadar sürdüğü ve neleri etkilediği.
Ben bugün bir şey farkettim;
 Beklentilerim önceden yakın hissettiğim kişileri yavaş yavaş yüreğimden atmaya ve artık orada kalmamaları gerektiğine karar vermiş. Büyük ihtimal kendi açımdan baktığım için böyle görüyorum ama aslında benim hep bir şeyler yaptığımı ama yakın hissettiklerimden beklentilerime cevap alamadığımı durum böyle olunca da açtığım ufak delikten yavaş yavaş o kişileri çıkarmaya çalıştığımı farkettim.....
Hadi hayırlısı.
Ama siz siz olun benim gibi yapmayın.
Beklentilerinizi duygularınıza karıştırmadan kendinize döndürmeyi bilin olur mu?

27 Ekim 2015 Salı

2016 Geliyor...

Merhaba can, canan, eş, dost, arkadaş,
Bugün blog işine girişeli tam 1 yıl olmuş (eski adresimle beraber) :) daha önce de bir çok kez girişimde bulunmuştum ama halka açık yapmaya bir türlü cesaret edemeyip kapatmıştım. Özel hayatın açık olmaması kişiye özel kalması gibi düşünceler engel olmuştu sayfalarımı açık hale getirmeme sonra ne oldu ben de bilmiyorum hala da kişisel hayatın gizliliği konusunda hassasım ama yazmak başka bir istek uyandırıyor içimde ben de es geçiyorum bazı duygularımı ve düşüncelerimi. Yani hoşgeldim sosyal medyaya. Şerefeler  1 yılımı doldurmama...
Şimdi bu güne özel tabii ki yazmalıyım dedim. Sonra da Yılbaşı heyecanımı hatırladım ve size dekorasyon örnekleri bulmaya adadım kendimi.
Hoş Gelsin 2016, Hoş Gelsin Yeni Yıl diyelim;
Yatak Örtüleri



Önce küçük odalılar için örnek vereyim mesela ben :)
Yılbaşına uygun nevresim ve ışıklandırmalar...


Kendinizi yeni yıla hazırlamanın ilk yolu bence Yatak örtüleri.


Satın almak yerine ister kombin yaparsınız, ister yılbaşı ruhuna gireceğiniz renkleri yansıtan çarşafları gün yüzüne çıkarırsınız.


Yılbaşı deyince benim aklıma önce kırmızı ve beyaz renkleri geliyor, Kar ve Noel Baba :)


Tercihiniz yeni bir yıl için yeni eşyalar almak ise çok güzel modeller bulunuyor. Üstünde bir noel baba ve üç beş geyik...


Yılbaşının olmazsa olmaz ışıkları, beyaz tüller, postlar ve tabii ki şamdanlar...
Sadece yılbaşı değil yılın her gününe yakışan bir süs modeli var bu odada ama elektrik israfına hayır  diyelim lütfen ve  sadece yıl başına hazırlayalım bu konsepti. 


Yatağınız gününüzün en az 6 saatini geçirdiğiniz bir alan olduğu için ona değer vermeyi ve önemsemeyi pas geçmeyin derim. Ruhunuzu yansıtan ve sizi motive eden ilk göstergeniz, olanağınız. 

Dekoratif Ürünler


Gelelim dekoratif eşyalara. Tabii ki en kolay, ucuz ve şık duran malzememiz kavanozlar. 
İster içini kar spreyi kullanarak süsleyin,



İsterseniz kozalaklarla.


Ya da hasır iplerle ve çam ağacı yaprakları ile yaratıcılığınızı kullanın.

Beyaz güller yılbaşına en çok yakışan çiçeklerden...


Ya da süsleyebileceğiniz bardaklar...



Yılbaşı klasiklerinden Yılbaşı Ağacının yanı sıra bir de Advent denen Hz İsa'nın doğumuna geri sayım kutuları var. 



Bence bizler de içinde yeni yıldaki beklentiler, değiştirilmek istenenler ya da birbirimizi mutlu edebileceğimiz her güne küçük hediyeler sıkıştırabiliriz.


Hem  zarfların nazikliği ve şıklığı evimize farklı bir hava verir hem de içindekiler ne olursa olsun merak uyandırır böylece hayatınıza küçük ve farklı tatlar katar. 





Mandallar her türlü kutlama için çok değişik amaçlarla kullanabileceğimiz küçük ve kullanışlı malzemeler.  Craft kağıdı ile birleştiğinde çok da zevkli duruyor bence.

Mutfak Ürünleri

                     

Vücudumuzun en önemli öğesi midemiz olduğu için, mutfağımız da en önemli alanlarımızdan. Yılbaşı ürünlerini de en rahat bulabileceğiniz örneklerden kendisi.



Tabak, çatal gibi mutfak malzemelerinizi şekillendirebilirsiniz 


Ya da elinizle mutfağınıza güzel süsler ve kokular hazırlayabilirsiniz.


Masanıza yerleştireceğiniz Yılbaşı süsleri de düşünülebilecek alternatiflerden.





Umarım eğlenceli, keyifli ve yaratıcı bir hazırlık süreci sizleri de sarar... Her gününüzü daha keyifli hale getirmek için de küçük bir bahaneniz olur.




21 Ekim 2015 Çarşamba

Çalışma Hayatı Biyografisi

Üzülerek söylüyorum ki artık bloğumu yazamıyorum ama bu demek değil ki yazmayacağım. O yüzden takipte kalın:) Hem neden yazamadığımı hem de biraz kendi çalışma hayatımı anlatmak istedim hazır fırsat yaratabilmişken...


Bilen biliyor ki ben ömrümü çocuklarla geçirdim, nasıl mı ? Önce Kız Meslek Lisesi'ne gittim kuzenim canım, dostum, içimin ayrı tarifsiz bir parçası Özlemim de oraya gidecek diye.  Çok sevmemiştim işi ama çocuklarla olmayı acayip sevdim. Eğlenmek, şımarmak, duygusal olmak, şakalaşmak ve saf olmak benim iş tanımlarıma  daha o zaman girmişti.  Yan işler yani planlar, hazırlıklar,  programlamalar, değerlendirmeler filan ise tabii ki arka planda kalan yapmasam daha iyi galiba dedirtebilecek iş özelliği olarak not edildi. Hedef buya tuttuk Hacettepe olsun diye çalıştık, didindik sonra da ailemiz istemiyor denizsiz memleketi diye İstanbulda kalalım dedik ve Boğaziçi ile yollarımız kesişti. Bunu da beni tanıyan çoğu kişi bilir, istememiştim Boğaziçini. Bir defa adı beni soğutuyordu ne saçma başka isim mi bulamamışlar hiç prestijli gelmiyor kulağıma hisleri yoğunluktaydı ama biz öyle Fen Lisesi bebeleri gibi öğretmenleri ile okul okul üniversite gezdirilen şunun bu güzel yanı bunun bu artist yanı var açıklamaları ile beyin deposu yapılan şanslı bireylerden değildik. Orta ve fakire yakın kesim olarak elinde ne varsa oraya gidecek ve dur bakayım neresi nedir gibi sorgulamaları ancak kazanabildikten sonra yapmayı akıl edecek erişkinlikteydik.  Ben de tuttum arkadaşımı gittim okula ve  görünce ay ben burayı mı istememişim bendeki de ne özgüvenmiş dedim ve kaderin cilvesine küçük bir minnet ettim. Sonra sonra nimetleri fark ede fark ede Amaniiin ben nerelere gelmişim oldum. :) Bu basit ve sıradan bir açıklaması üniciğimin önceden övenlere ne abarttılar be sanki başka Sibel olduk derken, şimdi biri Üniversitemi övdüğünde evet gerçekten övülmesi ve övülmem gerektiğini hissediyorum diyebiliyorum başka bir memleket çünkü orası hem milletine kattıkları ile hem de milletiyle var oldukları ile.

Gelelim bölümüme; Lisedeki Çocuk Gelişimi ve Eğitimi bölümünün ikinci bir dalı olan Okul Öncesi Eğitimi ve Öğretmenliği çıkmıştı bana ben istemiştim daha doğrusu. Yine çocuklarla olacak ama bu sefer ciddi ciddi bünyelerini, varoluşlarını, DNA'larını çözecek ve onları altüst edecektim. Öyle olmadı haliyle :). Özelliklerini, davranışlarını, spesifik gösterecekleri gelişim ve değişimleri öğrenmesine öğrendim de DNA çözmek yalan oldu. Sadece onlarla mutlu olduğumu ama benim akademisyen olmam gerektiğini düşündüm içimde yatan da bir ENKA sevdası vardı ki sormayın gitsin. Memleketim Adapazarı-İstanbul mekikleri vermişti bu sevdayı bana. Yetim çocuklara ev sahipliği yapan ve öğretmenlerine inanılmaz fırsatlar sunan efsane Özel okuldu benim için. Ya akademisyen olacak ya da ENKA'da çalışacak olursam benim için tamamdı kariyer basamakları. Büyük bir şeydi benim için, önemlinin ötesindeydi. Yılda ortalama 7-8 kez gittiğim Adapazarı mekikleri hep zinde tuttu bu sevdamı.

 Fırsat görününce önüme heyecan demek az gelir başka bir arzuydu istediğim ve hissettiğim ama tabii Allah bana hep hiçbir şeye gereğinden fazla anlam yüklememem gerektiğini öğretiyordu ve öğretti. Vurgundu benim için olmamıştı ENKA filan sonrasıysa daha da vurgun. Meslekten soğutan bir Anaokulu Zinciri ile çalıştım, hiç ummadığım bir konuşma ortamı, eğitimsizlik gösterileri, yalan dolanlar, dayaklar, kişisel hırslar, paralarını alma uğruna harcanan çocuklar ve çocuk gibi yirmi beşinde azarlanmalar... Gerçekten mesleğin bana göre olmadığını, yapamadığımı  acaba elimden başka ne gelebileceğini düşünmeye başladım ki o zincirin en zayıf ve çirkin halkası ile bağlarım koptu. Ben de atlatması zor rüyalar, bilinçaltı ve korkular bıraktı ama mutluydum çünkü huzur kelimesinin ne demek olduğunu ve nasıl yok edilebildiğini gördüm ve hala fırsatım olduğuna inandım ne ki daha ilk yılıma girmiştim. Mutlu olmayı çabuk başarabilen biri olmamsa bu işteki en güzel özelliğimdi.  Şansım yaver gitti ve Devlete girdim, ücretli öğretmenlik yaptım. Çocuklarla ben olabilmenin, onları kendi yöntemimle öğretebilmenin, onlarla doyasıya eğlenmenin nasıl olduğunu hatırladım ve bana uygun olmayan şeyin meslek değil kesinlikle iki yüzlülük olduğuna karar verdim. Ben olamıyorsam, numara yapmak zorunda kalıyorsam,  işler o anda değişiyor ve karakterim acayip zayıflamaya geçiyordu.  Mükemmel bir 6 ay geçirdim devlette. Hem öğretmen arkadaşlarım bilgili ve kültürlü insanlardı hem de velilerim beklentileri olan ve bilinçli ailelerdi. Gerçekten öğretmenliğin tadını çıkardım. Çocuk sayısı fazla olması ise devletteki en büyük problem; yetemiyorsunuz o sınıfa, kaçıyor bazı bilgiler, bazı istekler. Tatmin edemiyorsunuz her çocuğu kendince. Doğal olarak da madem bu Devlet böyle daha da iyi olmalıyım farklı teknikler, farklı materyaller, farklı olan ne varsa onları öğrenmeliyim ki belki bir kaç tane daha yakalarım diyerek başladım seminerlere.  Ordan tekrar Özel Okul aramacaları çıtkı ortaya hiç anlamadan ve yine Enka geldi karşıma, ikinci şansımdı olmayacak olacak derken 3 ay geçti geride. Yoğunum, evde de yapacak işlerim oluyor her ne kadar erken çıksam da sürekli düşünmem gereken bir görevim oluyor ve bloğa ayıracağım vakit daha önemsizleşiyor :( ama olsun  mutluyum gerçekten mutluyum en büyük sebebi, lise hayatımda başlayan sevdamı gerçekleştirmiş olmak diğerleri ise gelişiyor, öğreniyor ve çocuklarla olmak.

Hedeflerinizin, isteklerinizin gerçekleşmesi ama çok da büyütmeden huzurlu kalabilmeniz dileğimle.

9 Eylül 2015 Çarşamba

Sen Düşün...

Tersine döner dünya istesen de istemesen de, eden bulur elbet günün birinde.
Hep inandım ben hiçbir kötülüğün karşılıksız kalmayacağına, sonra düşündüm karşılıksız kalmayacaksa sürüp gidecek bu hegemonya.
Düşünmek zarar verir dedim nasihat  olsun diye şimdi de vazgeçtim düşünmek gerek inceden inceye.
Özünde var mı insanın bulabilir mi eğriyi doğruyu dedim kendime,
Yok özümüze bağlamaya gerek yok, olay çevrede.
Kendin olamadık, birey olamadık, toplum olalım dedik onu da olamadık,  Ne mi olduk; arada derede.
Kum saati başlatmışız bünyemize her dönüşte başka bir kılık beklerse diye.
Kıyafetlerimiz de bol, malzemelerimiz de kılıktan kılığa girmek istemesek de.
Ağır kelimeler kullandık ağır anlamlar taşıdık saatlerimizde hafif olmasına hafifti kum saati.
Biz de ona güvendik başlattık saatleri de.
Dönüyoruz ha bire, akli selim olmayı da unutmuyoruz döndükçe
İstiyoruz çünkü bir yandan patlasa da kurtulsak şu çevreden diye.
Düşün iyisi mi Sen düşün.



31 Ağustos 2015 Pazartesi

Gençliğe Bu Yazım! "ERKAN OĞUR"

Merhaba gençliğim ve benden de genç olanlar,
Bu sefer kızgın geldim yazmaya bilesiniz.
Hafta sonu, sevdiceğimi çok uzaklara göndermeden önce bir enerjimizi atalım diye  Birgünlük Festival'e katıldık. Barış için gelen sanatçılara da ayrıca hayranlık duyduk. Çok güzel, eğlenceli ve dozunda bir festivaldi ama ben çok üzgün ayrıldım, yoğun duygularla eyvah umutsuzluk hissediyorum galiba dedim. Niye mi?
Her sanatçıya belli süre vermişler ard arda çıkıyorlar sıra Bülent Ortaçgil'e gelmiş biz de oturmuş bekliyoruz  çıkmasını, hatta çıktığını elleri belinde birşeyler söylediğini de görüyorum ama aa adam orada diye sakince karşılamaktan başka bir şey yapmıyorum, neyse bir ayağa kalkalım diyorum ki ne göreyim sol arkaya Erkan Oğur geçmiş oturmuş, eline kendi tasarladığı gitarını almış bakınıyor. İnanamadım, böylesine mükemmel bir sanatçıyı nasıl onurlandırmazlar diye düşündüm kaldım, sonra Bülent Ortaçgil'i gördüler ve bir bağırma koptu Bülent diye o zaman daha da kızmaya başladım, yahu orada koskoca Erkan Oğur oturuyor bu nasıl bir kitle dedim. Üzüldüm, umutsuzlandım hemen yazmalıyım hemen tanıtmalıyım bu Üstadı dedim. Çünkü orada inanılmaz büyük bir kitle vardı ve Bu yüce sanatçı tanınıyor olsa kesinlikle bir şekilde gösterirlerdi gerçi çok küçük bir ses birikimi oldu ortalara doğru ama geçici oldu gitti. Belki de kitle çok saygılıdır başkasının konserinde Erkan Ustayı onurlandırarak onu utandırırız diye düşündüler dedim. O kadar iyimser düşünüyorum şuan napayım.
Şimdi gençlik niye tanımanızı istiyorum Erkan Oğur'u anlatayım. Türkü hastası bir insanım diye mi? Hayır. Çok daha güzel anlamları var bu adamın.
* Kaliteli bir sanatçıdır,
* Olgun bir sanatçıdır.
* Acayip bilgili bir sanatçıdır.
* Yetkin bir sanatçıdır.
* Yetenekli bir sanatçıdır.
* Doğuştan sanatçıdır.
* Hayatınıza anlam yükleyecek bir sanatçıdır.
* Huzur katan huzur yayan huzur bulan bir sanatçıdır.
* Eğitimli bir sanatçıdır.
* Egosuz bir sanatçıdır.
* Yenilikçi bir sanatçıdır.
* Üretken bir sanatçıdır.
* Özgün bir sanatçıdır.
*  Perdesiz gitarı icat eden bir sanatçıdır.
*  Türkülerin hikayelerini bilen ve hissederek söyleyen bir sanatçıdır.
* Sesi billur düzeyde bir sanatçıdır.
* Mizahı kuvvetli bir sanatçıdır.
* Kendine ait çalgıları olan bir sanatçıdır.
* Türkü sanatçısıdır ama Jaz, Rock ve Pop müzik türlerini harmanlayabilen ve ayrı ayrı çalabilen Türkiyedeki tek sanatçıdır.
* Gösterişten uzak olan hatta gösterişi sevmeyen bir sanatçıdır.
* Kendini gerçekleştiren bir sanatçıdır.
* Bilgelik yayan bir sanatçıdır.
* Canlı dinlemeden de üstadlığını
anlayabileceğiniz ama canlı dinleyince kopamayacağınız bir sanatçıdır.
* Keman, gitar, mandolin,cümbüş, saz, bağlama, kopuz gibi binbir türlü enstrümanı çalabilen bir sanatçıdır.
* Fani dünyada kimseyi abartmaya gerek yok gözüyle bakan tam olarak abartılası bir insandır.
* Hani bizler yaptığı ile söylediği bir olmayan insanlarız ya en azından ben, ama Erkan Oğur tam ne söylüyorsa onu yapan bir sanatçıdır.
* Her daim kendi gibi kaliteli sanatçılarla çalan ve söyleyen bir sanatçıdır.
* Yarim senden Ayrılalı şarkısıyla Fuat'ın kalbimi çalmasına sebebiyet veren sanatçıdır.
* Anlat anlat bitmeyen bir sanatçıdır.
* Bir müzisyen, bir yorumcu, musiki takipçisi, iki kız babasıdır.
* Doğru kelimelerin bulunmadığı yüce bir karaktere ve işlere sahiptir.

"Nefsime hakim olamayıp düzenlemeler yaptım ama niyet iyidir, dürüsttür, sevgi doludur" diyen ve Osman Genç'in deyimiyle Müziğin atomlarını parçalayan titiz bir sanatçıdır.

                                         2013 yılında  Okulumuza geldiklerinde (İsmail Hakkı Demircioğlu) Kendilerine duyduğum hayranlığın haddi hesabı yoktu istedim ki o güzel konseri sizlerde dinleyin, izleyin, yaşayın inşallah.

Pencereden Kar Geliyor


                                                                 Sevdanın Yolları


                                                             Bülbülüm Altın Kafeste

İyi dinlemeler...

Erkan Oğur hayranının adına hazırladığı site; http://www.kopuzdede.com/
Her şeyi bulmanız mümkün.


-Şu kısa ömrünüze ne kattın diye sorarlarsa Erkan Oğur katmış olmak pek bir değerlidir ona göre güzel gençlik. -


15 Ağustos 2015 Cumartesi

Sevdiğini Şımartmak

Merhaba ilişkiler dünyası,
Kadın olunca veryansın tutacağın zaman dilimleri artiriyor be gülüm ben sana diyim. İyimser de olamıyacağım kusura da kalma.
Erkekler ve kadınlar ayrı yörüngede birbirini kovalamaya çalışan farklı yaratıklar önce bunu kabul edesin tamam mı, eğer bunu kabul ediyorsan okey hayat sana ve beklentilerine daha kolay ama bunu kabul edemeyen, içselleştiremeyen  benim gibi beyinlere ise durmadan tekerlek döndürmece, durmadan makara sarmaca.
Şimdi başa sarıyorum.
Erkek-kadın iliskileri pek bir zor peki neden? Bence yanıt çok basit sevdiğinin ya da sadece sevginin değerini bilmeme, gösterememe, yaşayamama. İnan inanma ama ilişkiler böyle.  Zor geliyor erkeklere seni seviyorum demek. Var canım bahaneleri sakız mı yapacak sevdasını dillere. İçine gömülü kalacak sevda kelimeleri yuzeyde ayıp durmasınlar diye. Var tabii dereceleri de. Kimi gelir sevdigini söyleyemez kimi gelir sevdigini söyler ama gösteremez. Sonra bakar dururlar ne oldu da bitti diye.Sevdigini şımartan sevdiğini dillendiren sevmekten gocunmayan bir insan varsa hayatında hii sarıl ki ne sarıl ona. Çok ama çok az bu egosunu, dunyasini arkaya alip sevdigine açan dunyasini demis ola. Arada geliyor nasihatlik halleri affola.
*Sözüm meclisten dışarı hâşâ!*

14 Ağustos 2015 Cuma

Büyümeye Dair...

Büyümek,
İstemeden büyümek,
İsteyerek büyümek,
Saçma sapan günlük telaşlara kapılarak büyümek, yaşaya yaşaya büyümek,
öyle karışık kavramlar geziniyor ki kafamda.  En çok kurcalayanı ise gelecek, büyüyecek olmak, büyüyeceksin diye gerçekleşmesi gereken standartları gerçekleştirmek, kimisi için gönül atmak, kimisi için tereddüt etmek daha doğrusu korkmak. İki şey söylenir yarayacak diye bünyene; biri anlatmak biri düşünmek. Gerçek değil bu, özellikle bu ikisi insanı bir başka yapıyor ve bu ikisi bakışını çıkmaz sokaklara sokuyor. Varsa benden istenen bir tavsiye ardımdan gelen yaşlara söyledim gitti ikisini. Öyle derin derin enli boylu karışma ne duygulara ne olaylara. Bir fikrin, bir inancın bir yolun olsun elbette uğrunda savaştığın, aidiyetlik kazandığın ama hayat öyle uzun uzadıya ne yapsam ya diye düşüneceğin kadar boş değil ve düşünmek de uzun uzadıya anlatmak da denilen gibi derde deva durumunda değil. Kadere inanmaksa sahip olduğun en güzel cilve. İster senin de seçimlerin olsun hatalarında ister sahipsiz kalsın kalanlar. Yürü oradan sen ;). Zaten kapılacaksan bir rüzgara kaptırıyor seni dünya. Yani büyüyeceksen öylesine değil hadi bugün de geçti diye değil ya da onu mu yapsam bunu mu yapsam diye değil anını yaşaya yaşaya büyü yani isteyerek büyü fazla düşünmeden seçtim seni pikachu diyerek büyü, yürek sesindeki ile büyü..

13 Ağustos 2015 Perşembe

İyi ki Doğdun Berrin...





Teyzemle tatile gitme kararı aldığım an aklıma gelmişti bu fotoğraflar. Anne-Kız ikilisini ne kadar sevdiğimi anlatmaya gerek görmüyorum bilen biliyor zaten. Fotoğrafları da sevgimi anlatmak için çekmedim doğal olarak. Başka bir şey vardı anlatmak istediğim o da Ayakta kalmak! Bir Kadın olarak ayakta durmak, bir Anne olarak ayakta durmak ve Bekar bir Anne olarak ayakta durmak. 


Şimdi önce sizden bir Maşallah çekmenizi istiyorum çünkü bu anne kızın en belirgin özelliği efsane güzel olmaları. Çektiysek hikayemize geçiyorum. Bekar Annelikten başlayacağım. Koyduğunuz sıfatların nerelere doldurmaya çalışsanız da sığmadığı bir anne ve kızı fotoğrafları koyarak. 


Bazı aşklar engel olmaya çalışsanız da mesafe sokmaya çalışsanız da kafa karıştırmaya çalışsanız da laf dinlemez. Bulur evrendeki ve ruhtaki yerini. Berrin ve Alya aşkı gibi birçok anne ve kızında olduğu gibi. O yüzden bekar bir anne diyorsak dikkatli olacağız o aşkın bağlarını yıpratmamaya, o duyguların verdiği yolları kirletmemeye. Çok kapalı olduysa açayım ben bu işi. "Sen artık bekar bir annesin", "Artık çocuklu ve bekarsın", cümle tiplerinin devamından  ne bekliyorsanız ondan bahsediyorum.  


Çocuklu olmak fani dünyada sahip olduğunuz en güzel nimetken arkada duran Alya'nın Teyzeme verdiği huzuru, gururu ve güzelliği sildirmeye çalışan anlamları içeriyor o bekarlı cümleler. 


 Bir çok ailede yaygın olan anneye yüklenen anlam ve içeriklerin babayla aile kurumu içerisinde eşleşmediğini bilse de aile kavramını ortaya koyan toplumun oluşturduğu yapıda birlik değil de baba bir yere anne bir yere gerçeğini herkes görse de eksiklik bulunup söylenecek ya konuşulacak  bekar anne olmak.  Farklı görülecek her zaman çocuklu ve bekar olmak sanki baba olan evlerde işler yarı yarıya ilerliyor, ocak sıcacık yemeklerle pişip evin ruhu aşkla besleniyor gibi. Çocuğun sorumluluğu,
evin sorumluluğu, hatta evliliğin sorumluluğu bireylerce paylaşılıyor da bir anne bekar kaldığında eyvah şimdi o sorumluluklar nasıl yürütülüyor gibi.



Hadi daha uzatmayayım Türkiye'nin mükemmel aile tablosunda bekar kalmanın nasılda sizler için sevilmediği konusunu. Diyeyim diyeceğimi artık. Anne olarak ayakta kalabilen bir kadından bahsediyordum ben. Biçtiğiniz rollerin de,olmasını  beklediğiniz engellerin de üstesinden gelmenin yani anne olarak ayakta kalabilmenin yolunu gösterecektim size Berrin'de gördüğüm kadarıyla;
Sorumluluğunun farkında olmak ve size rağmen dimdik durmak.


Hatta size rağmen, çocuklu olmanın haricinde bir birey yani bir Kadın olduğunu göstermek.



Mesela güzel olmak, 
baya baya biçimli olmak,
yetenekli olmak,
asil olmak,
bakımlı olmak, 


Mutlu olmak ve mutlu edebilmek,


Hem Kadın deyince aklınıza gelen manaları içerebilmek hem de Anne olabilmek. 


Ben de bu bekar anneliğin tabusunu yıkmak için hazırladım bu fotoğrafları. Kimler başarıyor nasıl oluyor bilmiyorum ben sadece teyzeme İyi ki Doğdun Berrin demek istiyorum. Biraz da doğum günü hediyesi gibi sunmak istiyorum aslında zaten onlara ait olan benim sadece dışarıdan görebilmesini istediğim hem anne, hem kadın hem de bir bekar olarak nasıl başarılı olduğunu gösteren fotoğraflarını.



Konsept fotoğraf olarak nitelendirilseler de benim amacım anlattığım gibi farklıydı. Hem teyzemi yansıtacak hem Alya'yı. Alya'nın sevdikleri de olacak teyzemin sevdikleri de ve sahte fotoğrafları gerçek anlar gibi gösterip sunmak yerine gerçeği fotoğraflarla ölümsüz kılmaktı istediğim.


Bu da ancak onlar hakkında bir şeyler bilmek yani gerçekte ne var diye bakmaktan geçiyordu ve malzemelerim hemen oluştu;


                                                                              Kitaplar!


Teyzemin okumaktan en zevk aldığı kitap ve Alya için en sevdiği oyuncak.



Kalanı da ana elemanlara uyum sağlayacak aksesuarlar.




Başka bir şeye ihtiyaç zaten yok böylesine büyüleci güzellikleri olduktan sonra. Maşallah.

Annelikte ve  Kadınlıkta böylesine  ayakta durabildiğin ve başarılı olduğun için tekrar tebrik ediyorum teyzoş seni. İyi ki doğdun İyi ki varsın Berrin!

Tabuları yıkabilecek daha nice kadınların doğması dileğimle.
22.08 Berrin Korkmaz'ın Doğumuna.