31 Aralık 2017 Pazar

Anneliği erken başlayanlara...



Selam güzel insanlar, selam sevdiklerim, selam olsun bir dolu iyilik, güzellik...
Yazmıyorum vakit bulamamaktan değil sağolsun kızım bana bol bol vakit verdi, nasıl yazacağımı bilememekten... 
Bilen, duyan olmuştur elbet ki ben hamileyim... 
Anne oluyorum..
Kısmetse olacağım...
Bu arada bilesiniz bu satırlar mutluluk satırlarının yanı sıra gözlerinizi dolduracak anları da içermektedir... Dikkat duygusal mesajlar bulunur diyelim öyle başlayalım.
Her şey çok da güzel başlamamıştı zaten ne diyeyim. Biz iki şaşkın ördek olmuştuk duyduğumuzda çünkü beklemiyorduk, planlamamıştık. Bir insan nasıl planlanır orası da malum ama aklımızca planlayacaktık ve bu yaklaşık 3 sene sonraydı. Neyseki bize bizden önce sürpriz yaptı ve ben geliyorum dedi. İyi dedi, güzel dedi. Birden duygularımız takla attı, annelik heyecanı, babalık sevincine kendimizi kaptırdık. Küçük bir çocuğun evde dolanması, ya da süt kokulu bebeğin agulamalarını düşündükçe daha da heyecanlandık daha da serüvene atılmak için gönlümüzü kabarttık. Amma velakin karşımıza birkaç sınav çıkacağını bilmiyorduk. Öncelikle hamilelik sürecinde yapılması gereken ya da doktorların istedikleri ikili, üçlü, renkli doppler gibi testler olduğunu öğrendik. Aman canım yapalım zaten yaşımız küçük, keyfimiz, sağlığımız yerinde ne olacak diye hiç korkusuz işe giriştik. Ne sigara içiyorum ne de alkol kullanıyorum ha keza Fuatım da öyle. O yüzden riskler zaten minimumdadır dedik. Maalesef öyle olmadı... 
İkili testimizde çok yüksek bir risk çıktı. ikimizin de gözleri doldu, sevincimiz bir anda yürekte burukluğa dönüştü. Korkular sardı. Amniyo sıvısı alınabiliyor, genetik test yapılabiliyor, ya da kanın Amerikalara, Almanyalara gönderilebiliyor, sonunda da çocuğun gerçekten Down sendromlu mu öğren seçenekleri baş gösteriyordu. Oturduk, düşündük. Elini, kolunu, kafasını, kalbini gördüğümüz bu bebeği aldırmayı göze almayacağımızı farkettik. O zaman amniyoların da diğer testlerin de bizim için bir önemi kalmadı. Üstelik bu testlerin hiçbirinin %100 bir sonuç vermediğini her zaman yüzde birlik bile olsa ihtimal olduğunu söylediler. Bu riske girmenin anlamsızlığı daha da netleşti. İçimizi ferah tutalım yolumuza devam edelim dedik biz de. 
Sonra gün geldi üçlü teste. O da bize bilgi verecek, ikili testi tamamlayacı bir sonuç verecek dendi. O günleri de akla karayı seçerek bitirdik. Sonuçlar olumlu gelince "Oh çok şükür her şey yolundaymış." dedik ve bu da böyle bir sınavdı oh atlattık sevinçleriyle yolumuza devam ettik. Bu arada ben gerçekten nazarlanacak bir hamilelik sürecindeydim. Tek bir baş dönmesi, mide bulanması, kusması, sevdiğini sevmeme, sevmediğini isteme halleri filan hiç birine rastlamadık.Ta ki 24. haftama kadar. Her şey ufak bir kanama ile başladı. Nedir ne değildir, normal midir derken detaylı ultrasonlar, farklı doktorlar ile birden bebeğimizin haftasından çok küçük olduğunu, plesantamın anormal olduğunu, üstüne üstük plesantamda kanamalar olduğunu, gebelik zehirlenmesi denilen hastalığın bende nüksetmesinin an be an olduğunu öğrendik. Bir umut bir endişe, çoğu zaman hüzün, azı zaman mutluluk ile duyduklarımıza alışmaya çalıştık. Bu sefer doktor doktor gezmeceler başladı. Kendi doktorum Murat Bey, plesantamda anomali olduğunu ve bebeğin geri kaldığını onayladı siz riskli gebeliğe gidin önerisini de getirdi.  Zeynep Kamil Devlet Hastanesi benim plt kan değerlerimin anormal olduğunu aslında yatış yapmam gerektiğini, bebeğin küçük olmadığını ama çocuğa giden kan akımında ciddi azalma olduğunu çünkü iki arterde de direnç(çentik, notch) denilen akımı engelleyici güç olduğunu söyledi. Zaten sonra da beni bir güzel yatırdılar. Yatıran doktor Bülent Aydoğan. Söylemleri içimi dağlayan, bir anneye söylenebilecek en korkunç haliyle olan biteni anlatan bir doktor oluyor kendileri. Ona göre bizim bebek büyük ihtimal Trisomi 18li. İkili testim zaten yüksek çıkmış, plesantam bozukmuş, direnç varmış, üstüne üstük bebek geri kalmış. Nasıl oluyorda diğer ihtimale inanıyor muşum.... Gel de sağlam dur. Yattığım ilk gün bu endişelerle refakatçi almayıp beni o odada tek başına bırakan devlet  kurumuna mı söylensem, bir ihtimali, olasılığı sanki kesinmiş gibi nükseden ne dediğini bilmez doktora mı atarlansam... Ne yapsam.. Hiç bir şey tek yapabildiğim ancak ağlamak...... Ki ağlayamıyorsun da odada başka hasta var. Gözümden düşen damlayı gizli gizli silmeye çalışmam, eşimi gördüğümde dayanamayan gözyaşlarımı dolduğu yerden geri göndermeye çalışmam, gelen doktorların bana tek bir açıklama yapmadan, herhangi bir tedavi uygulamadan rahat rahat gelip gidişlerine sakinleşmeye çalışmam.. Böyle böyle istemediğim 3 günü daha geçirdim. Tek umudum kızımın bu sırada hala içimde olması ve bir umut üç beş gram alıp daha büyüyor olması.. Üstelik 26. Haftaya kadar geldik. Binbir türlü umut mesajları, bu zamanlarda doğan ve gayet sağlıklı yeşeren bebek örnekleri ile içimin rahatlatılmaya çalışılması... Ne diyeyim hiç de rahat değilim... Olamadım. Bir taraftan bir dakika çocuk gerçekten Trisomi 18li mi? Ki öyleyse ölü doğum demek oluyor.... Yavrumun yaşama ihtimali bile görülmüyor... Yaşarsa da çekeceği zorluklar, ameliyatlar ama yine de yaşayamayacak denmesi .... Tamam 18li değil desem, Plesantamın anormalliği, çocuğuma giden besinin her an birden durabileceği ve çocuğumun yine ölebileceği...  Bu durumu nasıl fark edebileceğimi dahi sordum.. Sormak zorundayım.. Şimdide çocuğun tekmelerini durmadan sayarak psikopata bağladığım düşünülüyor. Düşünün bana ne. Bu ihtimali de geçtim bir de gebelik zehirlenmesi geçirebileceğim ya da plesanta previa denilen plesantanın rahmin oraya yerleşmesi, rahmin dahi alınabilme ihtimali artık oraları hiç söylemeyelim de iyice içiniz kararmasın. Hangi birini gözardı edip yoluma devam etsem diyorum. Ama benim güzel kızım, "Nisan"ım , bu sırada 27.4 vardı bile. İçimden kendime diyorum, siz görürsünüz ben bu çocuğu en erken 36. haftada doğuracağım ve gayet sağlıklı olacak. Eşimin zaten en ufak bir şüphesi yok Nisan normal yolla normal zamanda yani Mart ayında doğacak... Tabii ki önümüz kış, havalar soğuk olacak ve bizi ne bekliyor bilemeyeceğiz. Tek yapmam gereken inanmak. Bu arada beni tekrar yatıran Bülent Beyi imza ile reddedip yatmadığımı da söyleyeyim. O hastanede kafayı yemek istemiyorum, zaten bana hiç bir müdahale yapılmıyor, hiç bir açıklama yapılmıyor olması moralimi yeterince çökertiyorken bir de eşimden ayrı olmayı, yeni yıla hastenin beyaz duvarlarına bakarak geçirmeyi kabul edemezdim, etmedim. Cerrahpaşa hastanesinde Rıza Madazlı ve asistanı'nın rahat ol, hayatına devam et, sadece tansiyonuna dikkat et egzersiz yapma ifadelerini beynime kazıdım ve ağlamayı kendime en azından kızım için yasakladım. Eğer bu günü de geçersek Nisan'ımın 2018'li olacağı kesinleşecek...7 aylık olmasına da çok ama çok az kalacak...  Hedefimiz, isteğimiz içimizde yatan en az 9 ay... Sonunda da sağlıklı bir doğum süreci ile sağlıklı bir kızımızın olması... 
Bunları niye yazdın dersen de gerçekten her doktor kızımın büyüklüğünü ayrı ölçüyor, her doktor farklı şeyler söylüyor. Duyduğum örneklerden, rastladığım kişilerden öğrendiklerimle söyleyebilirim ki bunların hiç biri gerçekliğe kavuşmayabiliyor ve beklenilenlerin hiç biri olmadan normal, zamanında doğum olabiliyor. Benim gibi diğer anneler, babalar da görsün, okusun, bak ona da denmişti ama ne de güzel hepsi geçti diyebilsin diye...
2018'de, bebeğimizi ilk öğrendiğimde de dediğim gibi, "tek istediğimiz sağlık"...
Umarım sizin de evlerinize bir dolu sağlık girer.... Gerisi gerçekten boş da...