24 Mart 2019 Pazar

Bebeğimle Ne Yapabilirim?

Selam anneler!
Babalar bakar mı acaba bu sorunun cevabına? Hiç sanmıyorum..  Ama onları sonuna kadar dahil etmek annelerin bir diğer görevi. Aklınızda olsun...

Elimde baktım kaynaklar var, hazır biriktirmiş, yazmış durmuşum. Sadece bende kalmasın siz de yararlanın sen de yararlan diye düşündüm ve paylaşmaya geldim.
Her ay, Bebeğimle ne yapsam?, Ne oynatsam?, Şimdi neyi versem yardımcı olabilirim? diye düşünen bir anne olarak aldığım notları, oyuncakları listeye döktüm. Ay ay paylaşım yapacağım. Tabii olanak buldukça. Malum çalışan bir annenin her şeyi yarım kalabiliyor.
Benim seçtiklerim beğendiklerime hem kendi alanımdan gelen bir bakış açısı hem  Nisan'ın beğendikleri hem de okuduğum bir sürü kitap katkı sağladı. Biraz ilgi alanı biz da bilgi alanı diyelim. Bazı oyuncaklar işinize yaramayabilir, bazı bilgiler faydasız gelebilir ama her ay mutlaka yap bu da önemsizmiş diyemeyeceğin maddeler var. Önce onları paylaşayım diğer yayınlarda ay ay paylaşımlara başlayacağım.

Her ay yapsanız efsane faydasını görürsünüz dediklerim!

 Sevme, dokunma, ten teması

Beraber dans etme

Farklı türlerde müzik dinleme

Kitap okuma

Yürüyüş yapma

 Masaj yapma

 Doğaya dokunma

 Seyahate çıkma



20 Haziran 2018 Çarşamba

Pembe Fil’in Düşündürdükleri






Hamilelik, gebelik, bebek dünyamı bir kenara koyup başka şeyler hakkında konuşmak için geldim.
Nereden çıktı dersen bir kitaptan? Pembe Fili Düşünme. Çok satanlar grubuna girdiğine göre bir önerilmiştik bir içselleştirme durumu mevcut demek ki. Yoksa kapağı pembe diye mi aldınız ey kadınlar😳.  Ben öneri ile aldım baya bir içselleştirdim.
Selam bu arada.
Şimdi günümü anlatacağım size sonra da kitaba bağlayacağım. Erkenci değilim ben, hep uykuyu sevdim. Bebeğim oldu hala seviyorum ve bildiğin uyuyorum. Kızım uyandırmaya çalışıyor ama elimle iki piş piş olayı çözüyor çünkü kız biliyor bu kadın uyuyacak. 9-10 gibi uyanıyorum hemen hızlı bir kahvaltı hazırlamaya giriyorum sonra bir bakıyorum odaların camlarını boydan boya açmaya girişmişim, salonun dağınıklığı gidermeye çalışıyorum, annemin odasına attığım çamaşırları dürmeye  başlamışım ve o anda ağlama sesi duymuşum. Kahvaltı kaldı! Rutinimiz bu. Akıllanmıyorum da alışkanlık olmuş aynı anda beş iş halletmeye çalışıp hepsinin yarım kalması.. Sonra kızımla kendimi kaptırıyorum bir saat bazen iki saat oynuyorum, öpüyorum, beraber şarkı dinliyorum, kucağımda dans ediyorum, güneşe çıkarıyorum, kitap okuyorum, sevdiği oyuncakları takip ettiriyorum kitaplarda yapmamı istenileni deniyorum, tummy time zorluyorum. Kahvaltı başlangıcı gibi aynı beş iş koşturmacası ve yoruluyorum hadi kızım uyu demeye başlıyorum, bir şekilde uyutuyorum. Uyumazsa aaa ama ben gidiyorum deyip kahvaltıya gidiyorum öğlen 2 olmuş oluyor🤦🏼‍♀️ Ve döndüğümde bakıyorum kız uyumuş. Kendi kendine uyuyan bebek yapmışım kendimi tebrik ediyorum derken sanki nefesimi duydu da açıveriyor  gözlerini. Alıyorum kucağıma  dağılan mutfağı toplamaya girişiyorum tam topladım derken canım kahve çekiyor, onu da yapıyorum çıkıyorum güneşe kucakta çocuk uyutmaca ve  ağaçları seyretmece  yapıyorum. Çocuk uyuyunca yemek yapmaya girişiyorum. Kitap okumaya çalışıyorum. İnstagramda geziniyorum. Dergi okuyorum(Tuhaf!!!), dışarı kesin çıkmak lazım diye markete kadar gidip kendimi kandırıyorum, terden bayılıp duşa koşuyorum  Nisan uyandıysa onu da banyoya sokuyorum. Çıkınca tekrar uyutmayı deniyorum. Tüm bunların arasında emziriyorum emziriyorum emziriyorum. Emzirirken duygulanıyorum bazen (sık sık) üç beş damla gözyaşı akıtıyorum, bebeğimin Nisan’ın fotoğraflarını çekiyorum. A Fuat’ın gelme saati gelmiş ne çabuk diyorum hemen salonu tekrar toplamaya girişmece, yemeğe bakmaca, Fuat gelince Nisan’ı yıkamaca, karın doyurmaca, telefonda takılmaca, ailece oyun oynamaca, şımarma, yarın ne yemek yapsak muhabbeti yapıp hiçbir karar vermeden konu değiştirmece, sürekli hayvan belgeselleri izlemece, gaz sancıları gidermece, yalnız başına vakit geçirmeye izin aldığımda yatak odasında Nisan’ın fotoğraflarına bakmaca🤦🏼‍♀️  Gece olup yatmaca. Yatakta şükürler sunmaca, dualar etmece bir Nisan’a bir Fuat’a sevgimi haykırmaca. Yarın başımıza bir şey gelmesinden korkmaca ben uykuya dalmaca..
Al sana bir gün. Şimdi niye yazdım bunları.. Pembe Filin gözünden hayatımı irdelediğim ve farkına vardığım bazı şeyleri söylemek için.
Ben hayatı dolu dolu yaşamaya çalıştığımı sanarken  koştura koştura yaşıyormuşum. Aynı anda yapmaya çalıştığım onca şeyden belli. Hep bir tezcanlıydım, çabucak olsun isteğim durdurulamazdı ama hayatımın özü olduğunu Pembe  Fille farkettim.
Onu değiştirmeye çalışacaktım ama onu değiştirmek yerine neler yaptığını, etkilerinin ne olduğunu izleyerek yetinmemin beni daha çok rahatlatacağını  öğrendim. Mesela eşim hafta sonu öğle vakti sürekli uyumak istiyor ve ben izin vermiyorum, olay çıkarıyorum  aslında izin vermeyen tezcanlılığım. Hayatı  uyuyunca  kaçıyor sanıyordum ama bu bakış açısıyla kaçırıyormuşum..
Hep bir ileriyi planlamaya çalışıyorum ve hep eksik kalan bir şeyler var gibi hissediyorum. Mesela kitap okurken okuyamadığım dergiyi düşünüyorum. Kızımı uyutmaya çalışırken kaçan yemeği düşünüyorum. Sadece kendim için bile değil, film izlerken geç mi kaldık, geç mi oldu uykusuz mu kalacak Fuat diye düşünüyorum. Şimdi kendime diyorum ki çocuğum ileriden sana ne? Sen anını yaşasana. Üstelik bilinçli farkındalık eğitimi almış biriyim ben 🤦🏼‍♀️ Hayatıma gram uyarlayamamışım ki kafam bir dünya, niyetler, planlar tavan. 2 sene önce yaşatmaya çalıştığım farkındalık o odada kalmış. Tamam belki çok fazla anda kalamıyorum ama “Aman, biz de böyle olalım.”diyen Pembe Fil’in farketmemi sağladığı güzel bir yanım var.  İÇ SES!  Evet gerçekten benim de içimde konuşan birileri var!
Şöyle ki içimde iki ses var. Biri somurtuk, yan yan bakan,  kapkara gözlü bastıbacak. Özellikle sinirlendiğimde bu devreye giriyor ve birazdan bahsedeceğim Diğeri acayip tırsıp maratonda gibi hızlıca koşuyor çünkü kaçıyor..
 Diğeri böyle bir selvi, bir güleç, bir hevesli, hep bir ağzı açık hep bir meraklı hep de bir seyyah. Heh bu ikincisi var ya hiç susmuyor hep bir telkin modunda. Hep bir rahatlatma hep bir mutlu etme. Yanlışlık mı yaptım “aman insan kulu”, üzüldüm mü “boşver geçer”, mutlu mu oldum “helal kız” gibi gibi hep yanımda. Şimdi bu Pembe Fil ile  farkediyorum da Allah razı olsun be iç ses. Senin varlığınmış, senin bakış açınmış beni güler yüzlü yapan. Çoğu zaman mutlu kalmamı sağlayan. Benim güzel yanlı güzel huylu iç sesim bir de şu kara gözlüye sinirlenince laf geçirebilsek ohooo değmeyin keyfimize.. e artık bu iki ayrı sesi de fark ettiğimize göre bir de  yine Pembe Fil’in dediği bizim de deneyip deneyip bıraktığımız bilinçli farkındalıkla yürüsek baya yol alırız gibi.
Bu arada almak  istediğim yol annelik yolu. Kızımla yaşadığım her an içime sinsin, şu dünyaya güzel huylu bir insankadını yetişsin.. Zeynepgillerden olsun..
Adını da anmışken Kitabınız bir dolu insana değsin, farkındalık getirsin, Zeynep Selvili Çarmıklı!
Bol kitaplı günlere..
Bu arada sözde gebelik,bebek gibi dünyayı safdışı bırakacaktık konu oraya bağlandı..

15 Mayıs 2018 Salı

Prematüre Annelerine Selam; Hamilelik ve Riskli Gebelik

Selam güzel insanlar;
Ruhu, vicdanı, kalbi güzel insanlar..
Özellikle de selam güzel prematüre anneleri..
Bu yazıları ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatmak için yazıyorum. Benimle aynı dönemden geçecek, geçmiş, acaba geçer miyim diyenlere ümit olsun, neşe olsun diye yazıyorum. Okumaktan sıkılıyorum dersen de videolar çekeceğim onları izle istersen ama video başka bir zaman. 3 yazım olacak; Hamilelik ve Riskli Gebelik, Doğum ve Küvez süreci, prematüre bebeğe evde bakım süreci


İlk yazı;
1. Hamilelik ve Riskli Gebelik
Hamilelik acayip harika bulduğum, doyasıya yaşamak istediğim 41 hafta sürse yine de bitsin demeyeceğim bir dönem. Vücudun değişiyor, duyguların dalgalanıyor, büyüyen göbeğinle hayata bakış açın değişiyor. Her günün sürpriz, her günün bir diğerinden gerçekten farklı olduğunu fiili olarak izleyebildiğin zaman dilimi. Bir daha verin bir daha yaşayayım keşke de kısa yaşamasaydım..
 Ben hamilelikte daha öncede yazdığım gibi plesantamın sorunu dışında hiç bir rahatsızlık yaşamadım. Mis gibiydi, harikaydı, belki de o yüzden de kesinlikle bir daha yaşamak isterim diyebiliyorum. Ama diğer sebebi de dünya tatlısı bu evladı karnımda taşıdığımı biliyor olmak. İlk ışık buradan gelsin prematüre anneleri, evlat harika bir şey, inanılmaz güzel bir heyecan ve doygunluk. Ruhun doya doya bir hal oluyor, içine alıp tekrar sokmak istiyorsun ki bu yüzden bol bol kanguru zamanı yapacaksın :) Neyse topla gel Sibel. Harika bir evladı içinde tutuyorsun, koy elini göbeğine ver bütün enerjini bebeğine! Sadece benim bebeğim değil senin bebeğin de gerçekten harika buna da inan. Kaşını, gözünü, saçını hayal ediyorsun ve güzel olsun içine sinsin istiyorsun ama doğunca geçeceksin oraları, kokusu güzel olacak, bakışı güzel olacak, ağlaması güzel olacak hatta oh bugün kakası güzel olacak.. yani o bebek her türlü harika olacak. Senin bebeğin ya, hem de senin içinde oluştu, senin yediğin içtiğin ona kan veriyor hakikatten can veriyor.
1. Korkma tamam mı? Hisseder ????????
 Al bol bol pozitif enerji al. Hissediyor mu hissetmiyor mu bilmem gözün yaşlı çünkü korkuların büyük bir de üstüne derler "korkma sakın, üzülme sakın aman bak hisseder". Tek hissettiği sevgi buna inan! Ne olacak diye korkuyorsun ama valla geçiyor, bitiyor. "Bir şey yokmuş ya la."diye kalıveriyorsun. Korkma demeyeceğim çünkü biliyorum imkansız. Onu da yaşa ve de ki "korkuyorum kızım, korkuyorum oğlum ama bil ki seni daha görmeden sevdiğim ve sana kavuşmak için sabırsızlandığım için". Gerisini salla. Bir zahmet de hissetsin eşşek, onun için bunca endişe. Ben olsam ve benim için bu kadar endişelenildiğini bilsem mest olurum ayol. Es geç böyle konuşanları bağıra bağıra söyle evet ben korkuyorum ne var bunda! Prematüre annesi bunu sadece riskli gebeler yaşamıyor, "Ah bak,o ne güzel hamilelik geçiriyor diyorsan" olay bu değil canım kardeşim. Olay senin nasıl baktığın, sorun taşımayan ama pimpirikli anneler de her kontrole gidişinde aman bir şey çıkmasın diye endişelenebiliyor.
2. Neden hastaymış? Sebebi neymiş? Senden mi geçmiş? 
Derin nefes al bu sefer. Buna endişelenme, buna kafayı takma bunu hatta mümkünse duymazdan gel mümkün değilse al eline maşayı vur onu soranın poposuna. "Ben burada çocuğum küçük kalmış diyorum sende mi sorun diyorsun? Amacın ne?" deyiver. Yani sorun sendeyse hele o anneye yaşatılacak vijdan azabına ne demeli?
Sorun sendeyse güzel anne, senden geçecek bir şey bir hastalık buna sebep oluyorsa da Allah sana vermiş sen onunla bir güzel yaşamışsın bebeğin neden yaşamasın? Neden böyle söylüyorum çünkü sorun annedeki hastalık olabiliyor. Ben de çok şüphelenildi. Hatta doktorum kesin var sen bilmiyorsun dedi. Düşünki ben bile  bilmeden yaşamışım. Sebebini boşver, anne olsun baba olsun o bebek her ne şüphe taşıyorsa artık taşıyor geri dönüşü yok. Ve sana bu rahatsızlığı veren annene, babana kızmak geldi mi hiç içinden, aklından? Hayır! E o zaman?. Salla sebebi. (Ama olacaksa diğer çocuğun için önem al madem öğrendin).
3. Kaçıncı haftadasın? Kaç aylık oldu? Sakın 8'de doğurma. 7'de olunca daha sağlıklı oluyormuş. 
Yalaaaaaaaaaan, yalaaaaaan, Koca bir yalaaaan şarkısını gönderiyorum. İnanmayın diyenlere. Sen bebeğini ne kadar içinde tutarsan o kadar Kar! Nisan 34 değil de 33 de doğmuş olsa bambaşka bir senaryo bizi bekleyebilirdi ve sorunsuz geçen yoğun bakım dönemi bize bir sürü ameliyatlarla geri dönebilirdi. Bir yandan da kaçıncı haftada doğurduğunu önemseme. Gel gör ki kızım küvezdeyken diğer bebeklerin aileleri ile tanıştım 32,30, 28 haftalık bebekler ve  aralarında en küçüğü Nisan'dı :) Hepsi bir güzel kilo almışlar, büyümüşler. Belki bir çok sorun yaşadılar, bizim gibi sorunsuz atlatmadılar ama ben gördüğümde hepsi taburculuğa doğru gidiyordu. Her haftanın ayrı bir güzelliği var, sen o güzelliklerine odaklan. Ne kadar geç o kadar iyi mottosunu benimse ve "doğma daha var bebeğim." mesajını bebeğine gönder. Pozitif inancın etkisi olduğuna çok ama çok inanıyorum. Beynine sinyali gönderiyorsun o da plesantana. 24. haftadan itibaren bana doğuracağım söylendi ben kızımı 10 hafta içimde tuttum, düşün. Hatta ben şuan bile "Aslında doğmayacaktı ama doktorum ve eşim doğmasını istediler yoksa ben onu tutardım." diye düşünüyorum.
4. Normal olsun, erken doğumda normal doğum oluyor mu? Sezeryan mı olacaksın? aman olma.
Bizim gibi düşünen üzülen anneler için ismini değiştirmişler. Her doğum normal doğummuş, kastettiğimiz doğal doğummuş. Benim gibi her gününüzü doğal doğumu düşünerek ay ne güzel doğuracağım diyerek geçirince ya doktor nolur olmaz mı hayalim bu benim diyebiliyorsunuz. Olmayınca olmuyor arkadaşım kısmette yoksa olmuyor. Her şeyin hayırlısı olsun boşver. Çocuğun sağlıklı olduktan sonra nasıl hangi şekilde dünyaya geldiği bedeninde olan değişimden başka hiç bir şeye etki etmiyor. Ben okuduklarımdan yola çıkarak doğal doğumla doğan çocukların daha sağlıklı olduklarını bildiğimden buna kafayı takmıştım ama Allah aşkına artık kadınlar patır patır sezeryan doğuruyorlar bu kadar endişe olsa elbet bir doktor biz böyle yapıyoruz ama çocuk sorunlu olabilir derdi. Bir de bak benim yine hayalim artık yeni  yöntem var Sezeryan sonrası doğal doğum ;) Biz de ondan yaparız kardeşim. Onun hayalini kuralım, bir süre avutalım. :) "Bak, sezeryan olma tamam mı?"diye her gün başınızın etini yiyenler mesela anneler :) grubunu bir süre kulakardı et. Diğerlerine de "Benden daha çok doğurmaya istekliysen, gel doğur kardeşim, ben gidiyorum." demeyin, Boşverin. Erken doğumdan kaynaklı sezeryan olduğuna üzülüyorsan bil ki bambaşka ihitmaller var doğal doğumda. Sağlığınıza şükret. Erken doğum olup normal doğurtan doktor varsa da bize de söyleyin yayalım canım:)
5. Hareket etme bak pişman olursun.
Gittim Zeynep Kamil hastanesine ve dediler boylu boyunca yat, dinlen. İş miş unut. Heyecan yok, stres yok, hiç birşey yok kabak gibi yaşa. Neden? gerçekten çok sorguladım bunu. İnanmıyorum da etkisi olduğuna. 3 gün hastanede yattım canım çıkacak sandım. Bir daha da yatmayı reddettim onlara kalsa ben bütün hamileliğimi hastanede geçirecektim, ki gerçekten yatanlar var. Sana kalmış güzel kardeşim içinde korkusu varsa yat, kıpırdama.Ben de böyle bir endişe yoktu, temizlik de yaptım, yemek de yaptım, çarşıya da çıktım, gezmeye de gittim. He eskisi gibi değildim ve gerçekten yavaş hareket ediyordum çünkü iki hızlı adım atsam "Aman Sibel sakın, sen ne yapıyorsun?"lar kulağımda birikti. İşe gitme konusunda da temponuz benimki gibi harekete, enerjiye dayalı ise bir süre uzak durmakta fayda var. Bana kalsa yok da işte sonra toplum baskısı, vijdan azabına dönüşüyor. Şuan bile kesin yordun kendini de 34te doğdu diyen var.
6. Sakat doğacak, ölecek, beyni ne durumda belli değil?
Ah riskli gebe işte burada senin gücün devreye girecek.. Çünkü inanılmaz olaylar dönüyor tıp dünyasında. Yaşadım biliyorum her doktor farklı konuşabiliyor ve hiç biri gerçek olmayabiliyor. Örnek ben ve örnek duyduğum bir çok gebe. Nisan için trisomi 18/13 riski çok yüksek dediler, yani ölü doğum,bazen nefes alamıyor  olabilir dediler, beyni oksijensiz kalıyor olabilir dediler, artık kendi yağından yiyor dediler yani dediler de dediler hangi birine inanacağımı şaşırdım. Hepsinin ortak noktası plesantamın bozuk olduğuydu çok şükür. Bazı doktorlar da direk isim vereyim Bülent Aydoğan çocuk bozuk ondan plesantan bozulmuş dedi mesela.  Ne olur hemen benimsemeyin, boşverin, inanmayın. Mucizelere inanın. Böyle sorunları duydukça ne kadar güçlendiğinize doktorlar size korkunç şeyler söylerken siz nasıl da dimdik durarak gülebildiğinize şaşacaksınız. Bu arada hiç ağlamıyor şen şakrak geziniyor değilsin merak etme, dediğim gibi korkunu yaşa rahatlamak için ağla mesela ben en çok tuvalette bağıra bağıra ağladım sonra da oh be deyip sokağa çıktım.
6. Bu bir tavsiye'
Benim gibi riskli gebeliğin kesinse, her an doğum ihtimalin var ise sana verebileceğim tek tavsiye
anın tadını çıkar. Her an her şey olabilir sen sadece andaki durumuna odaklan. Geleceği düşünmekle aman eyvah acaba neler yaşayacağım diye merak etmekle anımızı yaşayamaz olduk. Hele de bizim gibi durumların içindekiler anının keyfini çıkarmadıkça endişelerde kaybolup giderler. Çocuğunun sağlıklı olduğunu duyduğun hayali kur,kalan her şeyi boş ver. Önemli olan kavuşmak ne zaman olduğu sorun değil. Burada geç olsun güç olmasın diyelim. Ben en çok doğumda kucağıma alacağımın hayalini kurdum ve yaşadığım en büyük hayalkırıklığı; doğumda uyuyacağımı lokal olamayacağını söylemeleriydi. O zaman yeter ki bebeğimi kucağıma koyun bari  uyusam da kokusu kalır dedim ama koku filan almadım :D. Şimdi çok da güzel anılarım var küvez ve biz olarak saklı. Zaman geçiyor ve arkaya bakınca oh be diyorsun. O gün elbet geliyor. Buna inan. Doğum günü için yapılan bir ton mevzu var, kapı süslemesi, içeri süslemesi, misafir karşılaması. Benim zaten bunlara dayalı hiç bir hayalim yoktu. Süs insanı olmadığım için hiç düşünmedim. Eğer ki isteğin var ise yapmaktan çekinme bebeğin o odada yok diye seni doğurmadın saymayacaklar. Bir kere hastanede küvez bölümüne gelen bir akraba grubu "biz de geldik sanki normal doğum olmuş gibi." dedi. korkunç bir bakış açısı ama hislerini biliyor olsalardı böyle konuşmazlardı. Sen hislerini doya doya yaşa kapını da süsle, gönlünü de. O heyecana onlar da girecekler merak etme.
                              Evladın seni çok  daha güçlü bir kadına dönüştürüyor, unutma.
                                           Sağlıcakla kalın yavrulu analar.


29 Ocak 2018 Pazartesi

Hamile Fotoğraf Çekimi


Bütün hamilelik sürecini sizinle paylaşacaktım benden kurtulamayacaktınız!
Selam selam kocaman Merhaba!
Yine ne yazacak bu kız derseniz çok da yazım yok size :) Bu sefer fotoğraf hazırladım.
Hamileler neden fotoğraf çektirir diyorsanız, ne işim olur hamile zamanlarımla diyorsanız bence bir daha düşünün derim. Önemli olan kilo değil bedeninizde iki kalp olması... İnanılacak gibi değil ama gerçek. İçinizde atan iki tane kalp bulunuyor. Yazarken bile garip oluyorum. Gerçekten mucizevi bir olay... Bu olaydan da anı bırakmamak ancak pişmanlık olur.
 Biz de düşündük acaba nasıl bir anı kalsa? Direk bu olaya giriştiğimde de böyle anlamlı fotoğraflar biriktirebilir miydim bilmiyorum. Anaokulunda kullandığım Pinterest uygulamasının faydalarını hamilelik hayatımda da gördüm :) Biraz oralardan ilham aldık diyelim. Burada kendi fotoğraflarımdan çok ilham aldıklarımı paylaşacağım. Ben onlar kadar estetik duramıyorum da :)




Öncelikle kır çiçeklerin arasında beyazlar içerisinde bir anne yok burada. Baktıklarım arasında da yoktu. Neden? diyecek olursanız kış mevsimindeyiz de o yüzden :) Yoksa bence diğerleri de gayet anlamlı ve güzel duruyor.  Benim fotoğraflarımda olay biraz daha ışıkta ve karanlıkta. İkisinin harika birleşiminde.... 


Tarzıma gelecek olursak, tarzım pop artmış. Ben kendimi sürreal sanıyordum ama sanattan anlayan canım Edam düzeltti. Fotoğrafları eşim çekti.. Zaten hep ona çektiriyordum :) Harcanıyordu bizim evde :)  Şimdilik bizimkileri geçelim çekebileceklerinize gelelim...


Çok sade ve güzel bir fotoğraf bu. Yani kız da güzel şimdi:) Olayımız o tosun göbek olduğu için gayet uygun bir fotoğraf.


Işığı iyi ayarlayınca çok hoş oluyor gerçekten. Hiç beklemediğiniz fotoğraflarınız olabiliyor. Hayvanı olan kişilerin çekebileceği harika bir fotoğraf.


Bence çiçek aksesuarı her yere güzel gittiği gibi hamile fotoğraflarına da acayip yakışıyor. Sonuçta bebeklerin kendisi de bir tohum...


Bu da görseli kuvvetli ve basit bir fotoğraf. Tek yapman gereken el hareketi. Benim gibi parmakların kalp yapmaya elverişli değilse boşver sen top yap :)


Aslında hiç bir şey yapmadan dursan da oluyor işte. Mucizenin gerçekliği düpedüz ortada.... Aslında fotoğraf çkimi yapılırken annenin hareketleri iyi yakalansa çok daha anlamlı oluyor. Doğal hareketler ister istemez bünyede bulunan değişikliği yansıtıyor.



Çiftli fotoğraflar en sıcakları... Biz tripot olmadığı için yapamadık ama alacağım en kısa zamanda çünkü lazım :) Bebek geliyoooor. 



Hamile fotoğraflarında sadece anne olması olmaz. Sonuçta bebek tek kişi ile olmadı, herkes biliyor :)
Hatıralarda babanın da yeri olmalı. Her halimize katlandıkları da unutulmamalı.  



Eşimle nasıl poz verebilirim ki dediğinde de al sana en güzelinden....



Kalbi kendi yapamayanların eşiyle yapması da mümkün :)


Nisan Hanım ve Benden şimdilik bu kadar .... 


11 Ocak 2018 Perşembe

Bizim çocuğun odası nasıl olsa?

Bir güzel selam olsun insanlara, Umutlu bir ana yeşeriyor her gün burada :)  Biz kocaman olduk 29lara vardık hemen de size oda detayları ile gelelim dedik.


Bebek bekleyenler, oda yapmak isteyenler, oda düşünenlere fikir olsun diye geldim. İnternette araştırdığım, hem çocuğun sağlığı için en doğru yolları hem de benim için en rahat olanları bulmaya çalıştım. Ben daha hiç bir şeyini almadım. Sizden de fikir gelirse önemser değiştiririm  diye önce paylaşayım dedim.




Öncelikle bebeğin ilk günleri, ilk zamanları hatta ilk senesi bizimle olacak, yanımızda bitmesi gerekecek o yüzden de yatağa yapışabilecek modelleri tercih etmek en mantıklısı :) Bu chicco'nun en popüler next to me modeli. Bence acayip mantıklı. Sallanabilir de ayarlanabiliyor, boyu da yatağınızın boyuna göre değişebiliyor. Kılıfı da yıkanabiliyor, üstelik çocuğun kusması durumları düşünülerek yan pozisyonda da tutulabiliyor filan.


Bir de ahşap modeller var, marangozlarda yaptırabileceğiniz. Bunlar da olabilir bence. Benim nedense oldum olası beşiklere takıntım vardı. Çocuklar içinde hapis oluyor gibi geliyor o yüzden açık modeller her zaman daha çok ilgimi çekti. Öyle dört bir yanı kapalı yatakta çocuk parmaklıklar arasında kalmış gibi geliyor. Bir tarafının açık olması çok daha mantıklı. Tabi dönmeye başladığı zaman yataktan yuvarlanabilir. Zaten bu yüzden her yanını kapatıyorlar.  Ama olsun onun da çaresini buluruz. 


Çocuğu odasına, yatağına hazırlama durumuna geçtiğimizde de yine beşik kullanmak istemeyen bir deliydim ben. Montessori yatakları ile kafayı bozdum. Zaten beşiklerin gerçekten sağlıklı olmadıklarını düşünüyorum. Bilimsel verim var mı hayır . :) Beşiğin dışındakiler bir risk olarak düşünülüyor. Özellikle 6. ay sonrası yani dönme işlemleri ile gelişen bebek hareketleri riski. Nisan Hanım gelene kadar hazırlamak istediğim oda bu şekilde.  Bebek haberini aldığımız ilk günden beri oda bakıyorum. Yer yatağını da ilk ben düşündüm sanıyordum meğersem Montessori teyzem bu yatağı keşfedeli yıllar olmuş.
Bebek odası yer yatağı şeklinde arattığım modelin Montessori yatak diye adı bile varmış. Aslında tam Türklerin çıkaracağı yatak türüydü ama neyse kaçırmışız fırsatı.  


Tabii bu yatağın zor yanları var. Annenin beli! Eğilip, kalkmak mesele. Ama bir de şurdan düşünün akşam uyuturken, hop uzan yanına mis uyut kalk git odana.  Ya da kaldır adamı, belim ağrıyor indirirken kaldırırken de bakıversin azıcık :)


Diğer bir tehlike de çocuğun yere düşmesi, orada uyuyakalması, ya da sizin karanlıkta çocuğun üstüne basmanız. İyice abarttım. Neyse işte tehlikeli olabiliyor dediler.


Gel gör ki korumalık yerine yuvarlak minderler çok daha cici bir çözüm olmuş. Bu kadar da yuvarlanabiliyorsa kalksın yanımıza gelsin canım diyoruz. 
       Düşme tehlikesi için genelde korumalık yapılmış yatak yanlarına ama bence oradan çıkmaları çok daha kolay ve mesafe oluştuğu için darbe etkisi daha olası.



En olmadı koy yere pufidik postları olay çözülsün. Yumuşak postlarda uyumak daha bile iyi olabilir onun için :)



Odanın diğer ürünlerine gelince, her yerde sevdiğim gibi bebek odası da sade olmalı. İçinde dolaplar, şifonyerler, çocuğun alanını kısıtlamamalı. 


Sadece yatakla kalmayacak mecburen giysilerini koyacağımız bir ürün gerekli. Ben şifonyerden yanayım. Evimin her yeri zaten ikea olduğu için hemen onu da ikeadan arattım. 
Al sana mis gibi şifonyer. Hem çok genişler hem de ferah. Her şeyi sığdırırsın. Benim kendi dolaplarım da ikeadan. Kullanımı da çok rahat oluyor. Farklı renkleri de var. Mesela benimkiler ahşap ama ahşabı daha çok yetişkin odalarına yakıştırıyorum. Bebek eşyaları beyaz olmalı gibi bir algı var. O yüzden benim tercihim beyazdan yana. 


Bebek odasına temel eşyalar dışında olmazsa olmazlar var benim için Mesela ayna. 
1. Aynanın  bebeklerin beyin gelişimine harika etkileri oluyor. Beyinde bir ben daha oluşmasına, hareketlerine odaklanmasına, ışık yansımasının nasıl olduğuna ayna sayesinde varıyor , bir çok etkiyi ayna sayesinde fark edebiliyor. Ama dikkat edin ayna ile tanışma da önem taşıyor. Mutlu bir zamanında göstermek en önemlisi. Büyüklerimiz maalesef aynaya bakmayı hiç de doğru bulmuyor. Ama onlar eskidenmiş boşverin :) Korkularınızı atın bir köşeye. Aynadan canavar çıkmayacak merak etmeyin :)

 2. Kitaplar.
Okul öncesi mezunu olduğumu bilmeyen kalmamıştır artık. O yüzden aslında kızıma daha faydalı bir anne olmam beklenilesi. Herkesin bildiği ama okul öncecilerin  pozitif sonuçlarını çok net görebildiği alanlar kitaplar. Bebekler kitaptan ne anlar modunda insanlar azaldı. Ama düşünenler de var.  Kitap olsun aman çocuğumun kitaplığı da var densin diyenler de kitapları üç metre yukarı koyanlar oluyor. Kitap değerlidir, güzeldir ama dokunmadıkça, görmedikçe ne anlamı var?


Bebekler için de bu söz geçerli. Bebeklerin de ağzına bir güzel sokabildikleri, elinde sıkıştırabildikleri bez kitapları oluyor. Yatağının içinde bu tarz kitaplar durabilecekken, göz hizasında da biraz daha büyüdüğünde inceleyebileceği kitapları olması gerekiyor. Kalın mukavva olmalarına dikkat etmek bence yeterli. Diğerlerini yırtması an meselesi. Bebek olması kitaba dokunmayacağı anlamına gelmiyor. Tabii ki sizinle birlikte dokunabilir, inceleyebilir. Ağzına götürmeye kalktığında nazik hareketlerle ilgisi dağıtılabilir. 

Her gece, sabah, bebeğin en uygun olduğu zamanlarda sizin okuyacağınız kitaplarınız olması gerekiyor. Nasıl okuduğunuz içinde ne yazdığından çok daha önemli. Heyecanınız, ses tonunuz, yanında kullandığınız kuklalarınız, çıkardığınız taklit sesleriniz bunlar hep bebeğinizin kitaba alışmasına, kitapların ilgi çekici bir şey olduğu fikrine kapılmasına ve arzulamasına sebebiyet verecek ipuçları oluyor. 

Hayal gücünü geliştirebileceğiniz, mutlu bir çocuk yetiştirebileceğiniz, duygularını kontrol edebilmeyi daha kolay öğretebileceğiniz bir araç kitaplar. En önemli husus ise göz hizasında ve erişebilecekleri yerde durmaları. Emekleyip buraya gelebilecek çocuk en az 9 aylık olur. O  zamanda bu kitapları ellemesinde hiç bir sakınca olmaz. Rahat olun. Yırtılan kitap da olsa beynine attığınız bir nöronun giden 15liradan çok daha büyük etkileri var. 

Şimdilik öneriler bu şekilde.. Daha çok örnek bulduğumda paylaşılacaklar listesine girecek.
Mutlu kalın, sağlıklı kalın, bir dolu kitaplı günlere....




31 Aralık 2017 Pazar

Anneliği erken başlayanlara...



Selam güzel insanlar, selam sevdiklerim, selam olsun bir dolu iyilik, güzellik...
Yazmıyorum vakit bulamamaktan değil sağolsun kızım bana bol bol vakit verdi, nasıl yazacağımı bilememekten... 
Bilen, duyan olmuştur elbet ki ben hamileyim... 
Anne oluyorum..
Kısmetse olacağım...
Bu arada bilesiniz bu satırlar mutluluk satırlarının yanı sıra gözlerinizi dolduracak anları da içermektedir... Dikkat duygusal mesajlar bulunur diyelim öyle başlayalım.
Her şey çok da güzel başlamamıştı zaten ne diyeyim. Biz iki şaşkın ördek olmuştuk duyduğumuzda çünkü beklemiyorduk, planlamamıştık. Bir insan nasıl planlanır orası da malum ama aklımızca planlayacaktık ve bu yaklaşık 3 sene sonraydı. Neyseki bize bizden önce sürpriz yaptı ve ben geliyorum dedi. İyi dedi, güzel dedi. Birden duygularımız takla attı, annelik heyecanı, babalık sevincine kendimizi kaptırdık. Küçük bir çocuğun evde dolanması, ya da süt kokulu bebeğin agulamalarını düşündükçe daha da heyecanlandık daha da serüvene atılmak için gönlümüzü kabarttık. Amma velakin karşımıza birkaç sınav çıkacağını bilmiyorduk. Öncelikle hamilelik sürecinde yapılması gereken ya da doktorların istedikleri ikili, üçlü, renkli doppler gibi testler olduğunu öğrendik. Aman canım yapalım zaten yaşımız küçük, keyfimiz, sağlığımız yerinde ne olacak diye hiç korkusuz işe giriştik. Ne sigara içiyorum ne de alkol kullanıyorum ha keza Fuatım da öyle. O yüzden riskler zaten minimumdadır dedik. Maalesef öyle olmadı... 
İkili testimizde çok yüksek bir risk çıktı. ikimizin de gözleri doldu, sevincimiz bir anda yürekte burukluğa dönüştü. Korkular sardı. Amniyo sıvısı alınabiliyor, genetik test yapılabiliyor, ya da kanın Amerikalara, Almanyalara gönderilebiliyor, sonunda da çocuğun gerçekten Down sendromlu mu öğren seçenekleri baş gösteriyordu. Oturduk, düşündük. Elini, kolunu, kafasını, kalbini gördüğümüz bu bebeği aldırmayı göze almayacağımızı farkettik. O zaman amniyoların da diğer testlerin de bizim için bir önemi kalmadı. Üstelik bu testlerin hiçbirinin %100 bir sonuç vermediğini her zaman yüzde birlik bile olsa ihtimal olduğunu söylediler. Bu riske girmenin anlamsızlığı daha da netleşti. İçimizi ferah tutalım yolumuza devam edelim dedik biz de. 
Sonra gün geldi üçlü teste. O da bize bilgi verecek, ikili testi tamamlayacı bir sonuç verecek dendi. O günleri de akla karayı seçerek bitirdik. Sonuçlar olumlu gelince "Oh çok şükür her şey yolundaymış." dedik ve bu da böyle bir sınavdı oh atlattık sevinçleriyle yolumuza devam ettik. Bu arada ben gerçekten nazarlanacak bir hamilelik sürecindeydim. Tek bir baş dönmesi, mide bulanması, kusması, sevdiğini sevmeme, sevmediğini isteme halleri filan hiç birine rastlamadık.Ta ki 24. haftama kadar. Her şey ufak bir kanama ile başladı. Nedir ne değildir, normal midir derken detaylı ultrasonlar, farklı doktorlar ile birden bebeğimizin haftasından çok küçük olduğunu, plesantamın anormal olduğunu, üstüne üstük plesantamda kanamalar olduğunu, gebelik zehirlenmesi denilen hastalığın bende nüksetmesinin an be an olduğunu öğrendik. Bir umut bir endişe, çoğu zaman hüzün, azı zaman mutluluk ile duyduklarımıza alışmaya çalıştık. Bu sefer doktor doktor gezmeceler başladı. Kendi doktorum Murat Bey, plesantamda anomali olduğunu ve bebeğin geri kaldığını onayladı siz riskli gebeliğe gidin önerisini de getirdi.  Zeynep Kamil Devlet Hastanesi benim plt kan değerlerimin anormal olduğunu aslında yatış yapmam gerektiğini, bebeğin küçük olmadığını ama çocuğa giden kan akımında ciddi azalma olduğunu çünkü iki arterde de direnç(çentik, notch) denilen akımı engelleyici güç olduğunu söyledi. Zaten sonra da beni bir güzel yatırdılar. Yatıran doktor Bülent Aydoğan. Söylemleri içimi dağlayan, bir anneye söylenebilecek en korkunç haliyle olan biteni anlatan bir doktor oluyor kendileri. Ona göre bizim bebek büyük ihtimal Trisomi 18li. İkili testim zaten yüksek çıkmış, plesantam bozukmuş, direnç varmış, üstüne üstük bebek geri kalmış. Nasıl oluyorda diğer ihtimale inanıyor muşum.... Gel de sağlam dur. Yattığım ilk gün bu endişelerle refakatçi almayıp beni o odada tek başına bırakan devlet  kurumuna mı söylensem, bir ihtimali, olasılığı sanki kesinmiş gibi nükseden ne dediğini bilmez doktora mı atarlansam... Ne yapsam.. Hiç bir şey tek yapabildiğim ancak ağlamak...... Ki ağlayamıyorsun da odada başka hasta var. Gözümden düşen damlayı gizli gizli silmeye çalışmam, eşimi gördüğümde dayanamayan gözyaşlarımı dolduğu yerden geri göndermeye çalışmam, gelen doktorların bana tek bir açıklama yapmadan, herhangi bir tedavi uygulamadan rahat rahat gelip gidişlerine sakinleşmeye çalışmam.. Böyle böyle istemediğim 3 günü daha geçirdim. Tek umudum kızımın bu sırada hala içimde olması ve bir umut üç beş gram alıp daha büyüyor olması.. Üstelik 26. Haftaya kadar geldik. Binbir türlü umut mesajları, bu zamanlarda doğan ve gayet sağlıklı yeşeren bebek örnekleri ile içimin rahatlatılmaya çalışılması... Ne diyeyim hiç de rahat değilim... Olamadım. Bir taraftan bir dakika çocuk gerçekten Trisomi 18li mi? Ki öyleyse ölü doğum demek oluyor.... Yavrumun yaşama ihtimali bile görülmüyor... Yaşarsa da çekeceği zorluklar, ameliyatlar ama yine de yaşayamayacak denmesi .... Tamam 18li değil desem, Plesantamın anormalliği, çocuğuma giden besinin her an birden durabileceği ve çocuğumun yine ölebileceği...  Bu durumu nasıl fark edebileceğimi dahi sordum.. Sormak zorundayım.. Şimdide çocuğun tekmelerini durmadan sayarak psikopata bağladığım düşünülüyor. Düşünün bana ne. Bu ihtimali de geçtim bir de gebelik zehirlenmesi geçirebileceğim ya da plesanta previa denilen plesantanın rahmin oraya yerleşmesi, rahmin dahi alınabilme ihtimali artık oraları hiç söylemeyelim de iyice içiniz kararmasın. Hangi birini gözardı edip yoluma devam etsem diyorum. Ama benim güzel kızım, "Nisan"ım , bu sırada 27.4 vardı bile. İçimden kendime diyorum, siz görürsünüz ben bu çocuğu en erken 36. haftada doğuracağım ve gayet sağlıklı olacak. Eşimin zaten en ufak bir şüphesi yok Nisan normal yolla normal zamanda yani Mart ayında doğacak... Tabii ki önümüz kış, havalar soğuk olacak ve bizi ne bekliyor bilemeyeceğiz. Tek yapmam gereken inanmak. Bu arada beni tekrar yatıran Bülent Beyi imza ile reddedip yatmadığımı da söyleyeyim. O hastanede kafayı yemek istemiyorum, zaten bana hiç bir müdahale yapılmıyor, hiç bir açıklama yapılmıyor olması moralimi yeterince çökertiyorken bir de eşimden ayrı olmayı, yeni yıla hastenin beyaz duvarlarına bakarak geçirmeyi kabul edemezdim, etmedim. Cerrahpaşa hastanesinde Rıza Madazlı ve asistanı'nın rahat ol, hayatına devam et, sadece tansiyonuna dikkat et egzersiz yapma ifadelerini beynime kazıdım ve ağlamayı kendime en azından kızım için yasakladım. Eğer bu günü de geçersek Nisan'ımın 2018'li olacağı kesinleşecek...7 aylık olmasına da çok ama çok az kalacak...  Hedefimiz, isteğimiz içimizde yatan en az 9 ay... Sonunda da sağlıklı bir doğum süreci ile sağlıklı bir kızımızın olması... 
Bunları niye yazdın dersen de gerçekten her doktor kızımın büyüklüğünü ayrı ölçüyor, her doktor farklı şeyler söylüyor. Duyduğum örneklerden, rastladığım kişilerden öğrendiklerimle söyleyebilirim ki bunların hiç biri gerçekliğe kavuşmayabiliyor ve beklenilenlerin hiç biri olmadan normal, zamanında doğum olabiliyor. Benim gibi diğer anneler, babalar da görsün, okusun, bak ona da denmişti ama ne de güzel hepsi geçti diyebilsin diye...
2018'de, bebeğimizi ilk öğrendiğimde de dediğim gibi, "tek istediğimiz sağlık"...
Umarım sizin de evlerinize bir dolu sağlık girer.... Gerisi gerçekten boş da...

24 Ekim 2017 Salı

İstanbul'a yakın nereye gitsem? "Abant Gölü"





Yazmayan bir blogger olmuştum, nerede kaldınları duyuyordum. Yazmak istediğim şeyler var, bekliyorlar şimdilik, zamanı gelsin hemen yayınlanacak. Şimdi zamanı gelen sonbahar aşıklarını anlatalım :) 
Harika bir gezi sunalım. 


Abant Gölü




İstanbul'dan ulaşımı çok da kolay olan harika bir sonbahar diyarı burası. Evde durmayın, çıkın, gezin, hele de gelin beni bir görün diye bağıran bir diyar.  Biz aracımızla gittik ve 2.5 saatte vardık. 


İstanbul'a uzaklığı 260 km  olan bu alana sadece araçla değil bir çok turizm şirketiyle gelmek mümkün.  Ortalama 3 saatinizi alacaktır. En yaygın görüneni "Anı tur" otobüsleri. 



Abant'ın hatta Bolu'nun en riskli yanı yağmur riskinin fazla olması. Ama gel gör ki yağmuru bile zevkli. Renkler daha da güzelleşiyor ve zaten sadece bir adet gölü olduğu için gözünüzün görmek isteyebileceği tek gölün ıssız renkleri belirginleşiyor.



Güneş ise en çok ağaçlara yakışıyor. Ağaçlardaki farklı renkler beliriyor ve  inanılmaz bir fotoğrafçılık ürünleri ortaya çıkıyor.

           
Yerlere saçılan yaprakların çıtırtıları, rüzgarın sarmaladığı ağaçlardaki dalların hışırtıları hepsi bir araya gelip sizi gerçekten sonbahar aşığı yapmaya yetiyor.  Peki Abant da başka ne yapılabilir derseniz, hazırlayın kahvaltılığınızı piknik alanlarında tertemiz doğada bol oksijenli piknik yapın. 
Abant Tabiat Parkı girişinde satıcı amcaların, teyzelerin pazarladığı yerden, isterseniz yiyecek ya da hediyelik eşyalar da bulabilirsiniz. Ama bunun dışında yapacak tek şey ormanda yürümek.



Yaprak çıtırtılarında boğulmak, miniminnacık uzamaya çalışan mantarları keşfetmek,  nefis oksijeni içinize içinize çekmek... Sınırlı ama huzur verici.


İstanbul curcurnasında kaybolan ve her gün köprü arası benim gibi mekik dokuyan biriyseniz bulunulmaz bir güzellik.

Abant da ne yenir, başka nereye gidilir?  



Bir defa yollarında böğürtlen bulmak çok kolay. dikkatli bakarsanız kenarlarda mis gibi dolgunlaşmış böğürtlenleri bulabilirsiniz. Hem bedava, hem sağlıklı.


Cemil Piknik Kahvaltı Mekanı
Sonracığıma ün salmış ciciş bir kahvaltı mekanı var.  Abant Gölü'ne giderken bildiğin yol üstünde. Belki de ondan ün salmıştır. Ben beğendim ama çok fazla ürün getiriyorlar. Yenmiyor, yazık günah.  Ama gözünüz başta baya doyuyor. İsmi tıkladığınızda siteye yönlendirileceksiniz. Orada fotoğrafta gördüğünüz kahvaltının aynısı geliyor.
Fiyat; 2 kişilik kahvaltı 70 tl.


Eğlenmek isterseniz diye iki ağaç arasına ip germişler ve kayabilmeniz için bir oturak yapmışlar. :) İsterseniz deneyin:) Olmadı bol bol resim çekilin. Büyük, güzel bir mekan.


Kenarda akan minnak bir dere de mevcut. Sakin ve sevimli bir mekan.




Sonbahar'ın kendini yavaş yavaş gösterdiği ağaçlarda kaybolan fotoğraflar çekilmek de bir diğer seçenek.

Kubbealtı

 Bolu merkezde bulunan kubbe altı gözlemeciden gözleme yiyebilirsiniz, mis gibi doğaya mis gibi kokular yayıldığı için canınızın çekmesi an meselesi.  Damlakuşumun önerdiği bu mekana biz gidemedik ama sizin için nette biraz bakındım. Gerçekten lezzetli görünüyor. Damla'nın önerisi de farklı gözlemelerden yemek. Mesela yoğurtlusundan ;)  Daha çok öğle yemeği tarzında olsa da akşam da katmer yiyebilirsiniz.


Mudurnu Saray Helvası



Bana diğer çekme helvalardan farklı gelmese de meşhur ve ucuz. Biz 7.5 tl aldık. Bolu merkez çerezcisinden :)


Bolçi

Bolu çikolatasını Bolu'ya gidip de almamak olmaz. Ki benim en en sevdiklerimden. İçinde harika krokanlar dışında yumoş çikolatası. 12.5 tl bir kutu almak mümkün.  Bunlardan aileceklere ehdiye yapmak da mümkün.




Abant da Nerede Kalınır?

Öncelikle ben kaldığım yeri çok beğendim. Hem huzurlu, hem tatlı, hem de güzel bir oteldi ama daha iyisi neresi derseniz onu da buldum. Sırada geliyor bekle.


Von Resort 




İsimlerde bağlantılar mevcut, tıklarsanız sizi siteye götürür. Bir de ben anlatayım. Böyle çift katlı villalardan oluşuyor. Öyle koca apartmanlar arasına sıkıştırılmış otel odacıkları gibi değil.


Sanki evinizden çıkmış da mahallede geziniyormuşsunuz gibi.


Üstelik bahçede yetişen meyveleri yemek serbest. Biz bildiğin toplayıp çantamıza koyduk :)



Köy evi gibi canlı müzik yapılan, odun ateşi yakılan romantik ortamları da var. Biz çok beğenmesek de baya doluydu :)


Kadife perdeleriyle gecemize zevk kattı :)Neyse biz kahvemizi içip kalktık.


İsterseniz evcil hayvanları da var. Onları da besleyip, seyredebilirsiniz.


 Beni yem verecek sanıyorlar yoksa fotoğraf çekilmek için gelmediler :)



O da olmadı otelin kendi içinde yürüyüş parkuru, ormanı var. Orada gezinmek de güzel bir fırsat ama dikkatli olun bizim gibi yoldan çıkıp kaybolmayın :) Bulması zor oluyor. Büyük bir alan.

2. Yeşil Ev 

Gelelim daha güzel mekana. Eğer param daha da bol, kalacaksam rüyalarda gibi bir yerde kalayım diyorsan sen iyisi mi git bu evlere.


 Yeşil ev dediğine bakma her çeşit ev var. Şirinlerin isimlerini verdikleri odalar ve masal, hayal gibi tatlış isimleri olan içi de bir o kadar tatlış odalardan oluşuyor bu otel.

Dışı da içi de zevkle döşenmiş odalar. Anlayacağın güzel mekan. Parası da güzel size  kalmış seçmek. Yine isme tıkla linke kavuş.


                    Benden size şimdilik bu kadar güzel insanlar... Yedi göllerle buluşmak üzere