Kalemim sinirlendiğimde daha iyi çalışıyor galiba. Düşünmeden konuşmayacağım ama sinir de engelliyor bazı durakları.
Selam okuyucum. Ben yine bir sınıf mezun ediyorum. Öğretmenliğimin bana verdiği hislerin doruklara ulaştığı anlar oluyor bu günler. Çocuklarımı rüyalarımda görüyorum, gidecekler diye rüyalarımda ağlıyorum. Okulun son günlerini okulun başından korkarak bekliyorum. Tatili istemiyor değilim orda bir sorun yok... Sorun çocuklarla ayrılışımda. .Ben böylesine içten tutkuluyken çocuklara, bazıları geçiyor karşıma küçümsüyor onları, küçümsüyor mesleğimi.
Zat; Senin mesleğin nedir kızım?
Ben; Öğretmenim ben, anaokulu öğretmeniyim.
Zat; Hııı olsun olsun, öğretmen olmuşsun. En iyisi bu devirde, tatilin var, e paran da sana yeter daha ne olsun. Çocuğun daha iyilerini olur.
Ben: (Hiç bir cevap yok) ......
Sonra bir başkası geliyor,
Zat: Arkadaşım bir konuşsana öğretmen olmak istiyormuş, zehir gibi kız kalkıp öğretmen olacak bir anlat nolursun.
Ben: (Gülümsüyorum)...
Hatta bir zata üniversitedeyken bölümümü söylediğimde "aa Boğaizçinde öğretmenlik mi varmış ?" diye sormuştu, yani o kadar saçma bir meslek ki Boğaziçince ne işi var?
Nedir acaba bizim mesleğimizle alıp veremediğiniz?
Öğretmen olmak neden size "olsun"luk derecede bir meslek olarak görünüyor? Neden e daha iyilerini de başkaları oluyor cümleleri ses buluyor? Babannem arayıp kızım madem sen böyle yüksek sınavlar alıyorsun yükseltsen daha büyük bir şey olsan mı diye soruyor. Nedir bu kadının aklına sokulan "büyüklük" tanımı? Mühendislik mi? Doktorluk mu? Sadece ismi mi? Aldıkları paralar mı?
Sonra bir de kademeler var, mesela benim kademem yani anaokulu bu öğretmenlik derecelerinin en altında. Ben lay lay lom iş yapıp para alıyorum çoğunun gözünde. Biraz beni akıllı gören başka şeyler mi yapsan demeye başlıyor. Bildiğin küçümseniyor göz göre göre. Yüksek lisansta İbrahim Hocamız mesleğinize anlamı yükleyen aslında sizlersiniz, onun değerini düşüren de yükselten de bir nevi sizlersiniz demişti. Buradan yürüyeyim ben, ne yapıyorum onu söyleyeyim size. Aldığım paranın da, verdiğim eğitimin de ne kadar değerli olduğuna siz sonra karar verirsiniz.
1.İçten içe kıskanç mısın? Başkalarının sahip olduğu şeyleri sahip olmaya çalışmaktan kendi hayatına odaklana mıyor musun?
Burada net bir şekilde sorun sana ait değil! Öncelikle Anaokulu öğretmeninize, anaokuluna göndermediyse ailene, gönderdiyse anaokulu öğretmeni ile iletişime geçmeyen ailene bağlı. Hayatını böyle sürdürmeyebilirdin, mesela benim sınıfımda olsaydın seni keşfeder ve kıskanma özelliğini aşmak için okunacak kitapları, tatmin edecek duyguları, ailene sürekliliği öğretirdim. Bu özelliğini yenebilecek güzel özelliklerini sana gösterir ve onların tatminiyle rahatlayabilmeni sağlardım. Bazen de bu duygunun çok normal olduğunu öğretirdim.
2. İçe kapanık mısın? Toplum arasında konuşa mıyor musun?
Eğer benim sınıfımda olsaydın söz hakkı alırdın, önce küçük sonra büyük toplulukların önüne çıkardın. Heyecan seviyeni ölçer her seferinde bir yabancının girmesini sağlayarak aşama aşama seni rahatlatırdım. Sana olabildiğince fırsatlar verip denemeni sağlardım. Başka sınıflara beraber gider, sonra tek başınıza gidebilmen için teşvik ederdim. Şuan yaşadığın o koca duygular anaokulunda yok muydu sanıyorsun?
3. Sorumluluk ala mıyor musun?
Anaokulunda kırmadan getirip götürdüğün o yumurtanın ne işe yaradığını düşünmüş müydün? Dikkatini nasıl geliştirdiğini, odağını nasıl arttırdığını, sahiplenme duygusunu nasıl hızlandırdığını, başarma duygusunun nasıl motive ettiğini? Sınıfta sana vereceğim kalem taşıma, çöp atma görevlerinin bu duyguyu pekiştireceğini ve geliştireceğini söylesem ?
Zaman sorunun var mı? Düzen sorunun var mı? Arkadaş kurmada problem yaşıyor musun? En çok neyden mutlu oluyorsun? En iyi yapabildiğin şey ne? İlgi alanların neler? Büyük, küçük, ince kemik gelişimin nasıl? Spor alanlarına yatkınlığın nasıl? Üstesinden gelebildiğin duygular ve gelemediklerin neler? Geliştirmen gereken yanların neler? Sana toplumda eksi sağlayacak özelliklerin neler, artılar neler? Hakkın yendiğinde ne yapacaksın? Sen hak yiyen biri misin? Hak yemek yerine sorunu nasıl çözeceksin? Peki çözüm üretebiliyor musun? Sevgi görüyor musun? Daha fazla ilgiye ihtiyacın var mı? Şımartılmayı seviyor musun? Ne kadar şımartılmalısın? Yalnız olmayı başarabiliyor musun? Kendi kendine eğlenebiliyor musun? Bırakın 1,2,3, şekilleri, anaokulu öğretmenlerini ezmeyi, yukarıda hayatın boyunca seninle beraber olacak yapıtaşlarını dizen insanlara "olsun öğretmen olsun" demeyi bırakın. Yazdıklarımı bir daha okuyun, bir anaokulu öğretmeninin sayı öğretmekten, renk öğretmekten çok daha derin anlamı ve görevi var. Önce onları öğrenin sonra da eğer kazanabildiyseniz güzel özellikler arayın anaokulu öğretmeninizi teşekkür edin. Siz kendinizi tanıyamıyorken, aileniz sizi tanıyamıyorken, sizi anaokulu öğretmeninizin çok iyi tanıdığını unutmayın.
Bravo sana! Hakikatli yazılar yazdıkça muhakeme yeteneğin fazlasıyla artacak, bu yazında mesleğinle/mesleğimizle ilgili (konuşturma, bireyselleştirme, demokratik hava oluşturma, hakk aratabilme)yapılması gerekenleri iyi anlatmışsın. Niteliği bizler artırır ya da düşürürüz, bu da iyi bir tespit. İbrhim Hoca, duyguyu ve insani olanı ortaya çıkardığında kişinin özüne döneceğini de söylüyor, sohbetlerimizde. İnsanların yahut toplumun(mahallenin ve baskısının)önemi yok; talebelerin (minik ancak her şeyin farkında olan y kuşağının temsilcilerinin)büyüklerden daha samimi ve değerlendirme vasfının olduğunu 3 yıllık öğretmenlik hayatında anladığını düşünüyorum (zekisin zeki kal; ancak kadınlardaki çok hissi olma dezavantajını da azalt). Hem anasıfı öğretmenliği en zevkli öğretmenlik türü ki. Bizim mektepteki( 6 tane anasıfı muallimemiz var) üç anasınıfı öğretmenine "En eğlenceli ve dönüşleri en çabuk alan öğretmenlik sizinkisi. Kıymet bilin, çocuk kalbiniz hep çocuk kalsın (biri de velim)" dedim. Sana da söylediğimi farzet...
YanıtlaSilSenden asıl öyküler bekliyorum, lütfen yaz. Çehov'u bolca oku tatilde, Guy De Maupasant'ı ve yerlilerden Haldun Taner'i (üslubuna bayılacaksın) ve Said Faik'i okurken "Ben de yazacağım," diyeceksin...
Hoşluk senin ve sevdiğinin olsun (Face'ten paylaşınca görüyorum yazdığını. Benim gibi otuz dokuz olan ademler daha çok Face ve Twitter kullanıyormuş bir araştırmaya göre dünyanın çoğunda böyleymiş)!